Eğitimde Başarı Nasıl Sağlanır?

Nasıl ki ham bir demire şekil vermek için onu ateşe koyup yumuşatır ve sonra çekiçle döver iseler, gönüller de muhabbet ateşiyle ısıtılmadan kolay kolay alıcı hâle gelemez. Muhabbet dolu bir gönülden gelmeyen ifadeler, gönüllerde bir tesir meydana getiremez.

Kendimizi toplumdaki seviye ile değil, ashâb-ı kiram ile mîzân etmeliyiz. Yani kendimize, Allah Rasûlü’nün mânevî eğitimiyle yetişen sahâbe neslini fiilî kıstas/ölçü almalıyız.

Onlar; muallimleri olan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i nasıl dinlediler, nasıl izlediler, nasıl duygu beraberliği içinde yaşadılar, nasıl hâliyle hâllendiler, nasıl ahlâkıyla ahlâklandılar?

Tasavvuf da nebevî eğitim metodunu kullanır. Kulun; Allâh’a vuslat yolculuğunda nasıl bir yol izleyeceğini, Hak dostlarının örnek şahsiyetinde sergiler. Demek ki insanın şahsiyet inşâsında en büyük ihtiyacı güzel bir örnek şahsiyet. Bu sebeple de en mühim hizmet, güzel bir örnek olabilmek. Emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker hizmetini önce kendi rûhunda hazmederek hâl ile temsil kıvâmına erebilmek.

Bu bir peygamber mesleği, en hayırlı hizmet…

Eğitimde muvaffakiyet için muhabbet sermâyesini güzelce kullanmayı bilmek şarttır. Bu da sevmek ve sevdirmekle olur. Talebe hocayı severse, dersi de sever. Eğitimci talebesini severse, onlara daha tesirli bir tâlim ve terbiyede bulunur. Eğitimci, mesleğini severse onda hızla terakkî eder. Zira muhabbet, alâka ve ünsiyeti beraberinde getirir. İnsan neyle ünsiyet ederse; onu öğrenir, onu anlatır, onunla olur.

O HÂLDE MUHABBETİN ESÂSI NEDİR?

Muhabbet, iki kalp arasındaki bir nevî cereyan hattıdır. Karşılıklı akımı sağlayan bu hat, eğitim söz konusu olduğunda hoca ile talebe arasındadır. Ailede baba ile evlâdı, anne ile çocuğu arasındadır. Bu hat; ne kadar güçlü olursa karşılıklı hâl ve şahsiyet transferi, in’ikâs ve insibağ o nisbette artış gösterir.

Eğitimde muvaffak olmanın birinci şartı; sevilen bir eğitimci olmaktır. Sevilen eğitimci de, muhabbeti kullanmayı bilendir. Nasıl ki ham bir demire şekil vermek için onu ateşe koyup yumuşatır ve sonra çekiçle döver iseler, gönüller de muhabbet ateşiyle yumuşatılmadan kolay kolay alıcı hâle gelemez. Muhabbet dolu bir gönülden gelmeyen ifadeler, gönüllerde bir tesir meydana getiremez.

Peygamber Efendimiz’in fârik vasfı; sevilen bir eğitimci olmasıydı. Ashâbı O’nu çok seviyordu. O’na;

“Anam-babam, canım Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” diye hitâb ediyorlardı. O’na hayvanât, nebâtât ve cemâdât bile âşıktı. Hurma kütüğü O’nu nasıl seviyordu ki, hicrânına dayanamayıp ağladı. Sahibinden eziyet gören deve; gelip O’nun merhametine, şefkatine sığındı.

Muhabbetin bir safha ilerisi dostluktur.

DOSTLUK NASIL MEYDANA GELİR?

Dostluk, sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini görmesinden kaynaklanır.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de sahâbîleriyle böyle bir muhabbet ve dostluk bağı tesis etmiştir. Bunun neticesinde de sahâbe nesli; nebevî ahlâk ile ahlâklanmış, Allah Rasûlü’nün hâliyle hâllenmiş, insanlık semâsının yıldız şahsiyetleri olarak muhteşem bir fazîletler medeniyeti inşâ etmişlerdir.

Muhabbetli bir eğitimci-talebe münasebeti, fizikteki birleşik kaplar misâlidir.

Fakat eğitimde muvaffak olmak için muhabbet de tek başına kâfî değildir. Eğitimcinin anlatabilme kabiliyeti, talebenin de anlama kabiliyetinin olması lâzımdır. Bu takdirde talebe; kabiliyeti nisbetinde, hocasıyla aynîleşmeye kadar varan bir istifâde imkânına kavuşur.

Meselâ; Peygamber Efendimiz’in ashâbı içinde O’nunla aynîleşme istikametinde en çok mesafe alan talebesi Ebûbekir Sıddîk -radıyallâhu anh- idi.

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kalbî istîâbı bizim idrâkimizin çok çok ötesindedir. Hazret-i Ebûbekir Efendimiz’in kalbi de kendi istîâbı kadarıyla da olsa Efendimiz’in kalbî duyuşlarıyla aynîleştiği içindir ki hakkında, âyet-i kerîmede; «ikinin ikincisi» buyuruldu.

Kaynak: osmannuritopbas.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.