Sadık ve Sebatkarın Mükafatı

Peygamberlerin en mühim vasıflarından biri olan “sıdk/sadâkat”, sözde ve özde doğruluk, ihlâslı ve samîmî olmak demektir.

Peygamberler, ilâhî istikâmet üzere olan hâlleri ve kavilleri ile dâimâ sadâkati tebliğ hâlindedirler. Kur’ân-ı Kerîm’de, bâzı peygamberlerin şahsiyeti anlatılırken; “O, sıddîk (dosdoğru) bir nebî idi.” (Meryem, 41, 56) buyrulmaktadır.

Yine Kur’ân-ı Kerîm’de:

“Allâh, sadâkat gösterenleri, sadâkatleri sebebiyle mükâfatlandıracaktır...” (el-Ahzâb, 24) buyrulur.

Bu mühim vasfa sâhip olabilmek için, dünyâda birtakım gayretlerde bulunmak lâzımdır. Bunların en mühimini Cenâb-ı Hak bizlere şöyle beyan buyurmaktadır:

“Ey îmân edenler! Allâh’a karşı takvâ sâhibi olun ve sâdıklarla beraber bulunun!” (et-Tevbe, 119)

Yâni sâdıklarla beraberliği artırmak, sadâkat vasfını kazanmaya ve onların hâliyle hâllenmeye vesîle olacaktır.

SADIKLARDAN AYRILMANIN HAZİN AKIBETİ

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî, sâdıklarla beraberliğin fazîletini ve bunun zıddına sâdıklardan ayrılmanın hazin âkıbetini şöyle ifâde eder:

“Ashâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr, sâdıklarla beraber olup onlara sadâkat gösterdiği için büyük bir şeref kazandı, nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e geçti. Nûh'un ve Lût -aleyhimesselâm- hanımları ise, fâsıklarla beraber oldukları için cehenneme dûçâr oldular.

İnsanların yardıma en fazla muhtaç olduğu ve kimsenin kimseye fayda vermediği kıyâmet gününde, sadâkat, en kıymetli sermâye durumuna gelecektir. Dünyâda bu vasıfla yaşayanlar, orada hakîkî karşılıklarını alacaklar, en sıkıntılı anlarında imdatlarına yetişen sadâkat sâyesinde selâmete ereceklerdir. Allâh Teâlâ, o günü; “…Bu, sâdıklara sadâkatlerinin fayda vereceği gündür…” (el-Mâide, 119) şeklinde tavsîf eder. Yine âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere o gün; “…Allâh Teâlâ, sâdık erkek ve kadınlara, mağfiret ve büyük bir ecir hazırlamıştır.” (el-Ahzâb, 35)

SADAKATİN EHEMMİYETİ

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de, sadâkatin ehemmiyetini bizlere şöyle ifâde buyurur:

“Sıdk, insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söylemeye devâm ettikçe, sonunda sıddîklardan olur. Yalan, kişiyi fücûra, fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalan söylemeye devâm ettikçe, sonunda Allâh indinde yalancılardan yazılır.” (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

PEYGAMBERİMİZE NEDEN MUHAMMEDÜL EMİN DENİLMİŞTİR?

https://www.islamveihsan.com/peygamberimize-neden-muhammedul-emin-denilmistir.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.