Rukye Nedir?

Rukye nedir? İslam'da Rukye ile tedavi caiz midir? Peygamber Efendimizin (s.a.v) rukye ile ilgili görüşleri nelerdir? İnsanın, maddi hastalıklardan korunmak için maddi tedbirler aldığı gibi, manevi ve zararlı şeylerden korunmak için de böyle tedbirlere ihtiyacı vardır...

Rukye, Kur'ân-ı Kerim'den ayetler ve Allah Teâlâ'nın isim ve sıfatlarını okuyarak yapılan bir tedavidir. İnsanın, maddi hastalıklardan korunmak için maddi tedbirler aldığı gibi, manevi ve zararlı şeylerden korunmak için de böyle tedbirler alması içindir. Bizi yaratan Allah, Peygamberimiz (sav) vasıtasıyla nasıl korunacağımızın yollarından birisini göstermiştir. Allah Teâlâ, yarattığı her derdin muhakkak şifâsını da var etmiştir. Bunun için hastalıkların şifâsını aramak îcâb eder.

Peygamber Efendimiz, kendisine: “–Yâ Rasûlallah! Tedâvî olalım mı?” diye soranlara: “–Tedâvî olunuz! Allah -azze ve celle-, ihtiyarlık hariç, her derdin devasını yaratmıştır” cevabını vermiştir. (Ebû Dâvûd, Tıb, 1/3855; İbn-i Mâce, Tıb, 1)

Hatta, birinci hadisimizde olduğu gibi Kur’ân’ın en hayırlı deva oluğunu bildirdiğinden, mü’minlerin ilâçlarla birlikte, duayı ve Kur’ân okumayı da hiçbir zaman ihmal etmemeleri îcâb eder. Zira ilaçlar, gıdalar ve vitaminler, hastalıkların tedâvisinde Allah’ın yarattığı bir vesile olmaktan öte geçemez. Gerçekte şifâ veren ise Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla, bir taraftan şifâya vesile olacak bütün tedâvi yolları tecrübe edilirken, öbür taraftan da samimiyetle Allah’tan şifâ istenmeli, dua edilmeli ve Kur’ân okunmalıdır. Kur’ân-ı Kerim, bir hidâyet ve şifâ menbaıdır. O, kalpler, bedenler ve rûhlar için en mühim devadır. Beşerî tıb ile ilâhî tıbbı, bedenlerin tıbbıyla ruhların tıbbını, yeryüzüne âit deva ile semâvî devayı cem etmiştir. Ancak onun şifâsı, daha çok rûhânî hastalıklar içindir. Bununla birlikte maddî hekimliğin, bütün gayretlere rağmen tedâvisinde âciz kaldığı nice cismânî hastalıklara karşı da Kur’ân’ın şifâ bahşeden hususiyetleri, ehli tarafından öteden beri müşâhede edilegelmiştir. (Râzî, XXI, 29; Elmalılı, V, 3195, [Đsrâ 17/82]) Bazı beşerî sözlerin bile tesiri ve faydası kabul edilirken, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın indirdiği Kur’ân’ın, hastalara fayda vermeyeceğini düşünmek doğru değildir. İnsafla bakıldığında, ihlâslı bir şekilde ve bereketini umarak Kur’ân okumanın, pek çok hastalığı iyileştirdiği görülür.

Rasûlullah (s.a.v), hastalık ve sıkıntılar için, Kur’ân okumayı hiçbir zaman terk etmemiştir. Hz. Âişe (r.a) şunları söyler: “Rasûlullah (s.a.v) yatağına girdiği zaman, İhlas Sûresi ve Muavvizeteyn’in tamamını (Felâk ve Nâs sûrelerini) okuyarak avucuna üfler, sonra elleriyle yüzünü ve vücudunun erişebildiği yerlerini meshederdi. Rahatsızlandığında bunu, kendisi için benim yapmamı isterdi.” (Buharî, Tıb, 39)

PEYGAMBER EFENDİMİZ RUKYE İLE İLGİLİ NE SÖYLÜYOR?

Ebû Saîd (r.a) anlatıyor: “Biz, Peygamber Efendimiz’in gönderdiği askeri bir seferde idik. Bir yerde konakladık. Yanımıza bir hizmetçi gelip: «–Kavmimizin efendisini zehirli bir yılan soktu. Onunla meşgûl olacak erkekler de şu anda yanımızda değil. Sizde rukye yapan (tedâvi maksadıyla okuyan) biri var mı?» dedi. Bunun üzerine bizden, rukye hususunda mahâretini bilmediğimiz bir adam kalkıp onunla birlikte gitti ve hastaya okuyuverdi. Adam iyileşti. Okuyan arkadaşımıza otuz koyun verdiler. O da bize onların sütünden içirdi. Kendisine: «–Sen rukye yapmasını bilir miydin?» diye sorduk. «–Hayır, ben sâdece Fâtiha Sûresi’ni okuyarak rukye yaptım» dedi. Biz ona: “–Rasûlullah’a sormadan bu koyunlara dokunma!” dedik. Medine’ye gelince durumu Peygamber Efendimiz’e anlattık. Allah Rasûlü (s.a.v): «–Fâtiha’nın rukye olduğunu sana kim söyledi? Verdikleri koyunları paylaşın, bana da bir hisse ayırın!»105 buyurdu. (Müslim, Selâm, 66, 65; Buhârî, Fedailü’l-Kur’ân, 9; Đcâre, 16; Tıp, 33, 39) Diğer bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v): “Fatiha Sûresi’nde her hastalığa şifâ vardır” buyurmuştur. (Dârimî, Fedâilü’lKur’ân, 12)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den -sallâllâhu aleyhi ve sellem- HAYAT ÖLÇÜLERİ

İslam ve İhsan

RUKYE İLE TEDAVİ CAİZ MİDİR?

Rukye İle Tedavi Caiz midir?

NAZARA KARŞI OKUNACAK DUALAR

Nazara Karşı Okunacak Dualar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.