Kanserin Çaresi Var mıdır?

Trafik kazası sonrası 3-5 kemiğiniz kırılsa bile ameliyatla ya da alçıyla şifa bulup hayata kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Peki, kanserde şifa dendiğinde ne anlaşılır?

Dönem dönem medyaya yansıyan haber başlıklarında şöyle ifadeler görürüz:

  • Meşhur sanatçı filanca kanseri yendi.
  • Henüz 13 yaşında ama üç kere kanseri yenmeyi başardı.

KANSERE ŞİFA

Ya da farklı konseptte yine çarpıtma bir başlık:

“Amerika’daki Türk doktordan kanseri bitirecek buluş” ya da “şimdi sıra kanser aşısında.”

Bunun bir model daha kötüsü, sokaklara sprey boya ile telefon numarası yazan, sağa sola el ilanı bırakan “kanserle yaşamak zorunda değilsiniz, kanser acılarına son” sloganları ile müşteri çekmeye çalışanlar.

Zemzem’e okuyoruz, dördüncü evre kanser şifası garanti… diyen bir kişiyle de tanıştığımı hatırlıyorum.

Muhakkak ki Rabbimiz isterse, istediği kulunun hastalığına zemzem suyuyla da Terkos suyuyla da şifa verir. Haddi zatında şifa vermek için suya muhtaç olmadığını da hepimiz biliyoruz.

İnşallah çok geçmeyecek, ama aşıyla ama ilaçla kanserin de şifası bulunacak diye ümitliyiz. Vebanın, veremin tedavi edilemeyip insanların ölümü beklemek üzere kaderlerine terk edildiği günler de gördü bu dünya, bunun da elbette bir çaresi bulunur.

İleri teknoloji destekli tanı araçları, nanoteknoloji uygulamaları sayesinde çok erken dönemde tanı konabiliyor. Akıllı ilaçlar, bilim kurgu romanlarında okusanız bile inanamayacağınız etki mekanizmalarına sahip. Bunları görünce sabır diyoruz, az kaldı.

Fakat malumunuz kâinatı yaratan “sebep” mefhumunu da yaratmış. Sebepsiz işler mucize ya da keramet olarak kaideyi bozmayacak istisna derecesinde kalmış. Kanserin tedavisi için ihtiyaç duyulan “sebep” belli kanser tipi dışında elimizde yok maalesef.

Öncelikli olarak kanserlerin birçoğunda tıbbi manada “şifa”dan bahsedilemez. Menenjit ya da zatürre olur hastanede yatar, tedavi olursunuz her şey düzelir, hastane otomasyon sistemine ve SGK kayıtlarına “şifa ile taburcu” yazılır.

KANSERDE ŞİFA DENDİĞİNDE NE ANLAŞILIR?

Trafik kazası sonrası 3-5 kemiğiniz kırılsa bile ameliyatla ya da alçıyla şifa bulup hayata kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Peki, kanserde şifa dendiğinde ne anlaşılır?

En baştan başlayalım. Hastamız bir şikâyetle hastaneye başvurur. Muayene, laboratuvar ve görüntüleme metotlarıyla bir noktaya gelinir.

Hastamızın akciğer filminde şüpheli bir alan vardı, tomografi çektik, kitle tespit edildi, bronkoskopi yaptık. Kitleyi gözümüzle gördük, örnek aldık. “Doku tanısı” istedik. Patoloji uzmanımız gözüyle gördü. Sonuç? Diyelim ki “küçük hücreli akciğer kanseri.”

Kanser tanısı konduğunda akla hemen evreleme gelir. Genellikle görüntüleme metotlarıyla hangi vücut bölümlerine yayıldığı tespit edilir. Bunu da yaptık, şimdi tam tanı, diyelim ki “evre 2 küçük hücreli akciğer kanseri.”

Bazen tanı kesin, tedavi net olur. Cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapi (ilaç tedavisi) seçenekleri arasından plan yapılır. Bazen hastanın yaşı, eşlik eden hastalıkları, kanserin tipi ya da yayılmasına bağlı şüpheler nedeniyle hastanın durumu kanser konseyinde tartışılır. Konuyla ilgili her branştan hekimler aynı ortamda toplanıp planlamayı birlikte yaparlar. Konsey kararını verir, hastaya bir yol haritası çizilir.

ALLAH BİLİR

Hasta yakınlarının beklentisi “hastamız yaşayacak mı, ne kadar yaşayacak” sorularına cevaptır şüphesiz. Her zaman geçerli, en doğru cevap şudur: “Allah bilir.”

İlk aşama, uygulanan tedaviye hastanın (belki de kanser hücrelerinin) vereceği cevabı belirlemektir. Bazen eldeki bütün tedavileri uygularsınız kemik iliğini işgal eden hücreler hiç azalmaz. Bazen 2-3 cm’lik kitle adeta buharlaşıp yok olur. Sonra “sağ kalım” kavramı çıkıyor karşımıza

Önce genel manada “sağ kalım”ı izah edelim. Az önce yukarıda tanısını koyduğumuz 63 yaşındaki hastamız için 5 yıllık sağ kalım % ... ya da erken evredir. 10 yıllık sağ kalım oranından da bahsedilir. Bunun bir ileri versiyonu hastalıksız sağ kalımdır.

Hastamızın ameliyatı çok başarılı geçti,  kanserli dokuyu tamamen temizledik. Kontrol tetkiklerini aldık normal, geçmiş olsun. Takiplerde işler yolundaydı ama 18. ay kontrolünde, aynı yerde yeni bir kitle saptandı. Ya da ilk kitleyle ilişkilendirilebilecek farklı bir organ tutulumu var. Hastamızın “hastalıksız sağ kalımı: 18 ay”

Bu bilgiler büyük merkezlerde toplanıp hesap kitap yapılıp bir tahmin ortaya konuyor. Bu tip istatistiklerin sadece ihtimal belirttiği unutulmamalı. Beş yıllık ortalama sağ kalım %70 diyorsunuz ama 12 yıl yaşayan hastalar da var. Bir meselenin gerçekleşme ihtimali %1 ise çok küçük bir rakamdır bu, hâlbuki o kişi için olayın %100’ünü ifade eder. Yani kanseri yendi iddiası genelde bu kontrolde kanserli hücre tespit edilmedi, an itibariyle işler yolunda demektir.

Olayın bir boyutu da kanser zannedilen/ kansere benzeyen durumlar; bazen mikrobik kökenli kist ya da apseler yanlış tanı ile kanser zannedilebilir. İletişim hatası ya da abartmaya meyilli bir hasta yakınının gayretiyle yanlış anlaşılır. Antibiyotik kullanılırken 3 kg soğan yiyen hastamız bir yüzyıl(!) boyunca kanseri soğanla yendim diye dolaşabilir.

Hâsılı, tıbbiyede doğruluğu asırlardır tartışılmayan güzel bir söz vardır; hastalık yok, hasta var. Her şey kişiye özel seyrediyor. Her şey imtihan biliyoruz ama kanser sahiden çok değişik bir imtihandır. Ne zaman ne yapacağını kimse tam olarak bilmez. Tabii ki kader de olan görülür hasta, hasta yakını, doktor olarak bizlerde gidişat sırasındaki tavrımızla puan alırız. Kalın sağlıcakla…

Kaynak: Fırat Erdoğan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 453

İslam ve İhsan

“İKİ ŞİFA KAYNAĞINDAN VAZGEÇMEYİN” HADİSİ

“İki Şifa Kaynağından Vazgeçmeyin” Hadisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.