Güneş Kremini Bebeklerden Uzak Tutun!

Çocuk Alerjisi Uzmanı Prof. Dr. Bostancı, alerjik yan etkileri olabileceği gerekçesiyle, 6 aydan küçük bebeklere güneş koruyucu krem önermediklerini söyledi.

Aşırı sıcakların yaşandığı yaz aylarında ebeveynlere, 6 aydan küçük bebeklerine güneş koruyucu krem sürmemeleri uyarısında bulunuldu.

Dr. Sami Ulus Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Alerjisi Uzmanı Prof. Dr. İlknur Bostancı, özellikle temmuz ve ağustosta cildin, güneşin zararlı etkileriyle karşı karşıya kaldığını söyledi.

Bostancı, cildin sadece iç organları korumadığını, aynı zamanda D vitamini sentezi yaptığını belirtti. Özellikle 6 aydan küçük bebeklere kesinlikle güneş koruyucu krem önermediklerini dile getiren Bostancı, "Çünkü güneş koruyucularının kendilerinin de alerjik yan etkileri olabilir. Bu etkiler bebekler üzerinde net olarak araştırılmamaktadır. Bu yüzden kesinlikle tavsiye etmiyorum" diye konuştu.

GÜNEŞ KREMLERİNİ 1 YAŞINDAN SONRA KULLANDIRIN

Daha çok 1 yaşından sonra güneş koruyucu krem kullanılabileceğini ifade eden Bostancı, bu güneş koruyucularının içeriğinde ise ultraviyole A ve B etkilerinin olması gerektiğini bildirdi.

Çocuklar için 30 faktörlü güneş koruyucularının uygun olabileceğini aktaran Bostancı, şunları kaydetti:

"Faktör 30 ile 50 arasındaki kremlerde fiyat farkı çok fazla ama koruyuculuk ile fiyat paralel değil. O yüzden en az 30 faktör içeren kremler, koruyuculuk için yeterli. Bu kremler günde en az 3-4 kez, çocuğun ihtiyacına göre, denize girip çıktıktan sonra tekrar tekrar sürülmeli. Ayrıca çocuklar 10.00 ile 15.00 saatleri arasında güneşe kesinlikle çıkmamalı. Hassas çocuk ciltleri için esas koruma budur. Çünkü çocuklar büyüyen organizmalar ve cilt çok fazla etkilenen bir organ. Bu yüzden bu saatler dışında güneşe çıkılmasını tavsiye ediyoruz."

Prof. Dr. Bostancı, geniş şapkalar ve şemsiye gibi önlemlerin de çocukların korunmasında önemli olduğunu vurguladı.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.