Gerçek İlim Nedir?

Gerçek ilim ve tahsil, her şeyi Cenâb-ı Hakk’ın adıyla okuyabilmektir. “Yaratan Rabbinin ismiyle oku!” (el-Alak, 1)

Zihnî melekeler ile kalbin ilâhî bir âhenk içinde bir bütünlük teşkil etmesi zarûrîdir. İlmin gayesi; «لِيَعْبُدُونِ» Allâh’a kul olmak. Hedef; «لِيَعْرِفُونِ» Cenâb-ı Hakk’ı kalpte tanıyabilmek ve böylece maiyyet / Allah ile beraberlik sırrından nasîb alabilmek.

Bu gerçek ilmi tahsil ettirmek için;

Cenâb-ı Hak; Fahr-i Kâinât Efendimiz’i bu cihana, âlemlere rahmet bir muallim olarak gönderdi. Hadîs-i şerifte buyurulur:

“Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)

Bizler O Müstesnâ Rehber’in terbiye ve irşâdına muhtacız. Bütün insanlık; Peygamber Efendimiz’in rahle-i tedrîsine, O’nun tâlim ettiği hakikatlere muhtaç.

O hâlde önce şu suallerin cevabını bulmalıyız:

➢ O’nun Cenâb-ı Hak’tan aldığı gerçek ilim nedir?

➢ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ashâbına ve ümmetine ne öğretti?

➢ Nasıl öğretti?

➢ Ne hâsıl etti? Nasıl bir neticeye ulaştı?

Evvelâ ilk sual:

HAKİKÎ İLİM ve GAYESİ

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“İnsanın üzerinden, henüz kendisinin bahsedilen bir şey olmadığı uzun bir zaman geçmedi mi?” (el-İnsân, 1)

İnsan bir hiç idi. Cenâb-ı Hak, onu büyük bir lütuf olarak; eşref-i mahlûkat, ahsen-i takvîm ve zübde-i âlem vasfında yarattı, mükerrem kıldı. İnsana esmâ-i ilâhiyyeyi tâlim buyurdu. İnsan esmâ tecellîleriyle var olan bu kâinatta, esmâ-i ilâhiyyeye en yüksek seviyede mazhar olan yegâne varlık oldu. Cenâb-ı Hak, insana en çok «Rahmân ve Rahîm» isimlerini telkin buyurmaktadır. Cenâb-ı Hak «Rahmet» tecellîsinin en zirvesini de insana lutfetti. Peygamber Efendimiz’i de «Raûf ve Rahîm» olarak gönderdi. Ümmeti de ümmet-i merhûme oldu. Dolayısıyla insandan bir Rahmet İnsanı olmasını arzu etmektedir.

Yani ilmin gayesi, yaratılışın gayesi ile aynı:

Bir rahmet insanı olabilmek.

Tedrîsin gayesi de:

Bir rahmet insanı yetiştirmek.

İlim, insanı «Rahmet İnsanı» hâline getirecek her husûsiyet ve her hakikat…

İlim ilim bilmektir,

İlim kendin bilmektir,

Sen kendini bilmezsen,

Ha bir kuru emektir!

Çünkü;

مَنْ عَرَفَ نَفْسَهُ فَقَدْ عَرَفَ رَبَّهُ

“Kendini (acziyetini, hiçliğini ve kulluk için yaratıldığını) idrâk ederek bilen kimse, Allâh’ı bilir!”

İnsan büyük bir imtihan dershânesi olan dünyaya, Cenâb-ı Hak ile kalben dost olabilmek için, bir başka ifade ile «rahmet insanı olabilmek için» gönderilmiştir.

Lâkin bu yolda imtihan gereği onun nefs yapısında çözmesi gereken düğümler vardır. Temizlenmesi gereken pürüzler vardır. Takvâ ile giderilmesi gereken fücur temâyülü vardır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Ocak Sayı: 155

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.