Zikrin Tadına Nasıl Varırız?

Zikrin lezzetine nâil olabilmek için, kalbi ve dili, tevbe ve istiğfâr ile temizleyip onu kötü sözlerden her dâim muhafaza etmek îcâb eder. Bu takvâ hassâsiyetine ulaşan bir gönül, zâten dâimî zikir hâline kavuşmuş olur.

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur:

“Otuz senedir devam ettiğim bir âdetim vardır:

Ne zaman Cenâb-ı Hakk’ı zikretmek istesem, O’nun zikrini tâzîm için, ağzımı ve dilimi iyiceyıkarım.”[1]

Nasıl ki, yüksek mevkîde bulunan bir büyüğü ziyaret ederken, üstümüze başımıza çeki-düzen verip hâl ve tavırlarımıza büyük bir îtinâ ve ihtimam gösteriyorsak; Âlemlerin Rabbiʼyle olan münâsebetlerimizde de son derece dikkatli ve edepli olmalıyız. Kimin huzuruna çıkacağımızın idrâki içinde bulunmalıyız.

Nitekim âyet-i kerîmede:

“Ey Âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyiniz!..” (el-A‘râf, 31) buyrulmaktadır.

MADDİ VE MANEVİ TEMİZLİK

Hadîs-i şerîflerde de, namazdan önce misvak kullanmak, güzel koku sürmek, Cuma namazından önce gusletmek tavsiye edilmektedir.

Namaz öncesinde, ilâhî huzûra duracağımız için, evvelâ abdestle bir temizlik ve hazırlık yaptığımız gibi, yine Cenâb-ı Hakʼla beraberlik demek olan zikre de maddî-mânevî temizlikle hazırlanmamız îcâb eder. Zira bu temizlik, Allâhʼa olan tâzim duygumuzun bir göstergesidir.

Amelleri makbul kılan da onların kemiyetinden ziyâde keyfiyetidir. Yani çokluğundan ziyâde, ne kadar ihlâs, huşû, edep, hürmet ve tâzîm ile îfâ edildiğidir.

SARHOŞUN AĞZINI YIKAYAN İBRAHİM EDHEM HAZRETLERİ

Nakledildiğine göre İbrahim bin Edhem Hazretleri, bir gün, sızmış hâldeki bir ayyaşın pis kokulu ve bulaşık ağzını yıkamıştı. Bunu niçin yaptığını soranlara da:

“–Eğer yüce Allâh’ı zikretmek için yaratılan dili ve ağzı bulaşık olarak bıraksaydım, hürmetsizlik olurdu…” demişti.

Sarhoş ayıldığında ona:

“–Horasan zâhidi İbrahim bin Edhem senin ağzını yıkadı…” dediler. Bu durumdan mahcub olan ayyaşın gönlü de uyandı ve:

“−Öyleyse ben artık tevbe ettim…” dedi.

Bu tevbeye vesîle olan İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne, rüyasında Hak katından şöyle nidâ edildi:

“–Sen Biz’im için onun ağzını yıkadın; Biz de senin için onun kalbini yıkadık!..”

ZİKİRDEN EVVEL AĞZI YIKAMAK

Bu itibarla, Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleriʼnin de güzel âdeti olan zikirden evvel ağzı yıkamanın, bir maddî bir de mânevî şekli vardır:

Maddî şekli; abdest almak veya abdestli iken suyla ağzı yıkamaktır.

Mânevî şekli ise; Rabbimizʼin râzı olmadığı, hattâ gazaplandığı kirlerden de ağzımızı ve gönlümüzü arındırmaktır. Bunların başında ise, yalan, gıybet, iftira, dedikodu, hayâsızca konuşmalar ve boş sözler gelir.

ZİKRULLAH KALBİ DİRİLTİR

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

“İnsanoğlunun konuşmaları lehine değil, aleyhinedir. Ancak iyiliği emretmek veya kötülükten men etmek için yaptığı konuşmalar bunun dışındadır.” (İbn-i Mâce, Fiten, 12)

“…Çok konuşmaktan sakın! Söylenen şey zikrullâh olmadıkça kalbi öldürür. Fakat Allâh’ı çokça zikret. İşte bu, kalbi diriltir.” (Ali el-Müttakî, no: 1896)

ZİKRİN LEZZETİNE NÂİL OLABİLMEK İÇİN...

Dikkat edilirse, boş ve faydasız sözler bile kişinin mâneviyâtına zarar verdiğine göre; yalan, iftira, dedikodu, gıybet gibi çirkin sözlerin, müʼminin iç dünyasında ne büyük bir mânevî tahribâta sebebiyet vereceğini düşünmek gerekir.

Bundan dolayıdır ki yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden kişi, ya hayır söylesin ya da sussun!” buyurmuşlardır. (Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îman, 74)

Velhâsıl, zikrin lezzetine nâil olabilmek için, kalbi ve dili, tevbe ve istiğfâr ile temizleyip onu kötü sözlerden her dâim muhafaza etmek îcâb eder. Bu takvâ hassâsiyetine ulaşan bir gönül, zâten dâimî zikir hâline kavuşmuş olur.

[1] Ebû Nuaym, Hilye, X, 35.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Mayıs-2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.