Takvalı Hayat Mikrobik Hayata Engel Olur

Nureddin Yıldız Hocaefendi ile “İyilik ve Takvada Yardımlaşın, Günah ve Düşmanlıkta Yardımlaşmayın” (Maide, 2) ayeti üzerine Ahmet Taşgetiren'in yapmış olduğu mülâkatta  "Bu Ayet Kime Hitap Ediyor?" bugün Müslümanların yaşadığı problemlere değiniliyor ve çözüm önerileri sunuluyor.

Ahmet Taşgetiren: Kıymetli hocam Altınoluk Dergimizin Ekim sayısında “Bu ayet kime hitap ediyor?” sorusuyla, Maide süresinin, ikinci ayetinde zikri geçen Allah Teâla’nın şu uyarıları üzerine biraz daha yoğun bir şekilde eğilelim istedik.

Allah Zülcelal “Ey iman edenler” diye başladığı ayeti kerimede müminlere hitaben şu uyarıda buyuruyor:

 “İyilik ve takva üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın”

Bu ayeti önümüze koyalım ve onun üzerinde düşünelim istedik..

“Birr’de, takvada yardımlaşma, günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmama.”

Bu ayetler 1400 küsur yıl evvelki bir topluma nazil oldu. Biz de 1400 küsur yıl sonra bu ayetleri okuduğumuzda, kendi hayatlarımıza baktığımızda, nasıl bir şey çıkıyor ortaya? Bize, müminlere, ulaştığımız insanlara nasıl dokunuyor bu ayetler? Bu ayet ne diyor bize sorumuzla başlayalım isterseniz.

Nureddin Yıldız: Öncelikle şunun altını çizelim, evet bu ayet 1400 sene önce indi, doğru. Ama insan yaratılmadan, binlerce yıl önce Lehvi Mahfuz’a yazılmıştı bu ayet. Bu ayet insandan eski. Adem (a.s)’dan çok eski. Kainattan da eski. Demek ki Rabbimiz henüz biz toprakta bir nesne iken, zikredilecek bir şey değil iken, Rabbimiz “iyilikte yardımlaşma kötülüye karşı yardımlaşmama” karakteriyle aradığı bir kul olacağımızı biliyordu. Bunu Levhi Mahfuz’una yazmıştı. Sonra 1400 sene önce bize talimat diye indirildi.

Sonra bizim kitabımız bazı olaylar üzerine indirilmiş bir kitap değildir. Tefsir ilminde şöyle bir kural vardır; Bir ayetin özel bir sebeple inmiş olması, ümmetin umumu için olmasını engellemez. Sebepler özel gibi görünür bu çok da önemli değildir. Birisi için inmiş biz de onu kullanıyoruz değil. Birisi sebep olmuştur ama Rabbim hepimize indirmiştir bu kitabı. Kur’an’ımız ebedi kitaptır. Hükümleri ebedidir. Bütün müminlerin kitabıdır. Daveti kabul ederlerse bütün insanlığın kitabıdır.

Dolayısıyla “iyilikte yardımlaşın” ayeti Levhi Mahfuz’un var olduğu zamandan beri var olan bir ayettir. Ayetin muhtevasına gelmeden başka bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum.

Biz ahlakı yansıtıyor gibi görünen ayetlerde mesela “Anne babanıza üf bile demeyin” ayetinde, “Cehenneme girersiniz” ya da “faiz yerseniz Allah ve Resulü ile savaşmış olursunuz.” gibi bir ürkütücülük hissetmiyoruz. Anne babaya üf bile demeyin ayetinde “onlara balyozla vurmayın” gibi bir ağırlık söz konusu değil çünkü.

Kur’an’ımızın nasihat gibi duran ayetlerini zihnimiz, fark etmeden hafifleştiriyor.

Kur’an’ımızın iman ile alakalı bölümünde olduğu gibi algılama yerine ifade tarzlarına, ulemanın, fukahanın farzdır vaciptir, müstehaptır tasnifine takılıyor zihnimiz. Rahatlıyoruz böylece. Ancak “söyleyen Allah Teâlâ olduktan sonra sünnet olmuş, farz olmuş ne fark eder” dememiz gerekiyor aslında.

İmam Gazali’nin çok güzel bir sözü var;

“Günahın büyüğüne, küçüğüne bakmadan önce kime karşı işlediğine bak” diyor.

Ha küçük olmuş ha büyük olmuş, hangi sınırı aşıyorsun önemli olan o?

Dolayısıyla “İyilikte ve takvada yardımlaşın…” ayetini önce “Bu söz Rabbimin sözü” diyerek okumamız lazım. Bunu, Allah Teala’nın; “Ey kulum bunu yapsan iyi olur” ya da “Ya bunu yaparsın ya da senin ile savaşırım” şeklindeki iki ifadenin benim için hiç fark etmemesi lazım. Yani her ikisinin de benim için aynı etkiyi yapması gerekiyor.

Mesela bu ayeti kerimeyi bir hoca efendi Cuma günü “Ey cemaat Rabbimiz iyilikte yardımlaşın” buyuruyor, falanca kardeşimizin çatısı yapılamadı, kış geliyor, yağmur geliyor, çocuğu ıslanacak” diyor. Bu nasihat, o adamın çocuğunun ıslanmadan önce ona yardım edin şeklinde anlaşılıyor ya zannederim bizim kıyametimiz burada kopuyor.

“İyilik ve takva üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın” emrini de “Cuma namazına koşun” diye emreden Rabbimiz emrediyor aslında.

TAKVA_1

Taşgetiren: Rabbimiz “İyilik ve takva üzere yardımlaşın.” Dediğinde de koşuyor musun, demek istiyorsunuz?

Yıldız: Çok güzel ifade ettiniz. Yani “Cuma’ya koşun” diyen Allah, “İyilikte yardımlaşın” diyorsa, biz bunu vakit bulursan yaparım diye esnetebilir miyiz? Cuma namazını vakit bulursam kılarım demek mümkün mü?

Önce bizim, Rabbimizin ayetlerini bu mantıkla anlama, kavrama kampanyası başlatmamız lazım. Bunu anlamayınca bir faydası olmuyor. Hoca efendiler yardım toplayacağı zaman bu ayetleri sıklıkla okuyorlar. Ancak hiç etki etmiyor.

Şimdi meşrubat deyince hep aklımıza meyve suyu geliyor değil mi? Ancak meşrubatın da, hayatın da aslı sudur. Ama su ucuz ve kolay bulunduğu için bir türlü suyu aklımıza getiremiyoruz. Su, arada kaybolup gidiyor. Oysa meşrubatı yüz sene içmesem bir şey olmaz ama suyu üç gün içmesem soluğu hastanede bile alamayabilirim. Şimdi bazen Rabbimizin ayetleri, su gibi hayatımızın içinde kayboluyor, “İyilik ve takvada yardımlaşın.” ayetinde olduğu gibi… “Birbirilerinize lakaplar takmayın”, “fasıklık yapmayın ayetlerinde olduğu gibi… “Hepinizi topraktan yarattım, sakın ırk, etnik yapıları gündeme getirmeyin, birbirinize üstünlük iddiasında bulunmayın” ayetinde buyurduğu gibi…

Ne yazık ki biz kulluk deyince namazı hatırlıyoruz hep. Meşrubatı hatırladığımız gibi… Tamam, namaz ibadetlerin sultanı. Zirvesi İslam’ın. Ama abdest suyla alınıyor. Namaz susuz olmuyor. Bu sebeple nasıl meşrubat denilince su aklımıza gelmiyor, kaynayıp gidiyorsa aynı onun gibi yüzlerce ayet de kaynayıp gidiyor aradan.

Taşgetiren: O zaman günah kime karşı işleniyor diye bakmamız gerektiği gibi her ayete, kimin sözü bu, hassasiyetiyle bakmamız lazım.

Yıldız: Kimin sözünü konuşuyoruz? Bana kim hitap ediyor? Kim çağırıyor beni? Niye bazı ayetler “Ey insanlar” diye başlıyor da “Ey Müminler” diye başlayan bir ayetin arkasından; “İyilik ve takva üzere yardımlaşın” uyarısı geliyor bana? gibi sorular sormamız gerekiyor kendi kendimize.

“Demek ki insanlığın üstünde farklı bir potansiyeldeyim ben ve bu ayete muhatap olmuşum” dememiz gerekiyor. Rabbim benden mümin olarak istiyor bunu. Mü’min kalitesinde istiyor. Yoksa Kızılay da veriyor. Sorunumuz yardım sorunu değil bizim. Allah’ın emri olarak yapma kalitesi sorunu var bizde. Yoksa kimini vergi olarak kimini komşulardan çekinerek, kimisini malının, gözünün sadakası olarak veriyorlar insanlar. Ama sabah namazına kalkar gibi yardımlaşmaya kalkmak. Alkolden, zinadan kaçar gibi düşmanlıktan, birisinin günahına alet olmaktan kaçmak başka bir şey.

Taşgetiren: Biraz da “yardımlaşın” denen alana bakalım isterseniz. Yani “birr”de yardımlaşın, takvada yardımlaşın.” Birr’de yardımlaşın buyurduğunda Rabbimiz bizden ne istiyor? Takvada yardımlaşın dediğinde Rabbimiz bizden ne istiyor? Mukabil olarak “günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” dediğinde bizi neden sakındırıyor? Düşmanlık mesela ne demek?

Yıldız: “Birr” kelimesinin Türkçe tam karşılığı iyilik dediğimiz şeydir. “Buyurun hediyemiz olsun” dediğimiz şey bir iyiliktir. Mendili olmayana mendil veriyorsunuz. Amma bunun daha ötesi var. Dardaki bir mümine para yardımı da yapıyorsun, moral desteği de yapıyorsun.

Bir de bizim insani ilişkiler olarak görülen maddi-manevi yardımlaşma boyutunun bir basamak ötesi daha var. Takva dediğimiz, yeryüzünde Allah’ın seveceği salih müminler olarak yaşama mücadelesinde yardımlaşmamız gerekiyor. Mesela sabah namazına kaldırmada da birbirimizle yardımlaşmamız gerekiyor. Kötü sözü kullanmama konusunda da kardeşimize yardım etmemiz gerekiyor. Kardeşimizin çocuk yetiştirmesine yardım etmemiz gerekiyor. Camiye cemaate gelemiyorsa yardım etmemiz gerekiyor.

Yani benim de bu konuda yardıma ihtiyacım var sizin de almaya ihtiyacınız var. Niye ihtiyacımız var? Çünkü nâkıs yaratmış Allah Teala bizi. Nâkısız derken kemal sıfatımız yok bizim. Arızalarımız, şehvetimiz, bir sürü sıkıntılarımız var. Allah Teâla’nın masum olarak yarattığı peygamberler dışında bir insan tek başına aşamıyor bunları. Nasıl bir insan hem marangoz, hem terzi ya da bakkal olmuyor, toplumun bir parçası olması gerekiyor. Veriyorsun alıyorsun. Terzi kumaş dikiyor karşılığında ekmek alıyor. Nasıl maddi boyutuyla sosyal hayatta bir bütün oluyoruz da bir işe yarıyoruz. İman hayatında da toplanıp bir bütün oluyoruz biz. Onun için “iyilikte ve takvada yardımlaşın” buyuruyor Allah Teâlâ. Sadece Afrika’ya yardım göndermek yetmiyor. Vakıfların, derneklerin Afrika’ya yardım gönderdiği gibi ahlak kampanyaları başlatmaları gerekiyor ki zor olan budur. Anadolu’nun, Ege’nin hatta İstanbul’un ahlak seferberliğine ihtiyacı var. Hoca efendilerin otobüslere dolup köyleri taraması lazım. Köyler de internet gibi iletişim araçları yüzünden İstanbul oldu. Hatta Paris oldu. Yardımlaşmayı biz sadece sel olan bölgeye kolilerle yardım göndermek olarak anlıyoruz. Takva onarımı yapmamız lazım. Birr-iyilik bir şekilde yapılıyor. Bu binada aç varmış dedirtmiyor kimse. İki milyon mülteciye bakılıyor bu ülkede. Bu şükredilmesi gereken bir durum elhamdülillah. Aynı şekilde insanların takva konusundaki açlığının kapatılması noktasında gayret sarf edilmesi gerekiyor..

peygamberimizin_namazi2

Taşgetiren: Bu noktada takva kelimesini biraz açmak lazım herhalde. Takvada yardımlaşmak denildiğinde neyde yardımlaşmak anlaşılması gerekiyor?

Yıldız: Takvaya şöyle bir benzetme yapabiliriz. Hasta, hastaneye gider, tedavi olur. Midesinden, şundan bundan vs. Bir de koruma tıbbı var. Ön tedbir alıyor tıp. Ne yapılıyor? Hastalanmamak için şunu yemeyeceksin, şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın şeklinde uyarılarda bulunuyor doktor. Yani tıbbı ikiye ayırıyorlar. Bir hastaya müdahale tıbbı, iki hastalanmamak için korumalı hayat. Sıklıkla kullanılan ifadesiyle koruyucu hekimlik. Koruyucu hekimliği insanlar çok önemsemiyorlar. Kaçımız, beş sene sonra romatizma olmamak için ne yapayım diye doktora soruyoruz?

Hocalara da insanlar genelde bu krediyi aldım ne yapacağım diye sorarlar. Krediye düşmemek için takvalı hayat nasıldır sorulmaz ama. İşte koruyucu hekimlik bu. Mikrobik ortamı oluşturmamak gerekiyor. Takvalı hayat mikrobik hayata engel olmak demek. Yoksa, faiz, zina gibi haramlar yayıldıktan sonra iş takvayı değil imanı korumaya döner. Operasyonluk, ameliyatlık bir vakıasın artık…

Takva korku ve endişe üzerine yaşamak demektir aynı zamanda. Tıpkı koruyucu hekimlikte olduğu gibi. Yani olmayan hastalığa tedbir almaktır. Günahlara düşüldüğünde tövbe, istiğfarda bulunmak standart diyebileceğimiz bir Müslümanlık görevidir. Bir de tıpkı Ashabı Kiram’ın yaptığı gibi çocuğumuzun on sene sonra günaha düşmeyeceği bir ortamı hesap etmektir.

Taşgetiren: Demek ki takvada yardımlaşma, o ortamı inşa etme görevini de yüklüyor Müslümana.

Yıldız: Çok doğru buyurdunuz. O ortamı inşa etmemiz gerekiyor. Ya da şöyle diyelim, bizim bir insani boyutumuz var, bu insani boyutu Müslümanca, insanca, vasıflı bir şekilde yaşamak. İyilikte yardımlaşın kısmı yani… Ancak sadece mevcut sorunlarla mücadele yetmiyor. Sorunsuz dönem ihdas etmek gerekiyor. Bu çok önemli.

Şeytanın mümin bir bireye, aileye, topluma sürekli enjekte etmek istediği haramlar var, yanlışlar var. Bundan şeytanın şırıngayı eline almasından önce koruyucu hekimlik mantığıyla toplumun muhafaza edilmesi gerekiyor.

Taşgetiren: Ayetin ikinci bölümünde “günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” buyuruluyor. Rabbimiz bu ayetle bizi neyden sakındırıyor? Bugün kendimize baktığımızda onu nasıl anlayabiliriz. Mesela günahta nasıl yardımlaşıyoruz? Ya da düşmanlıkta nasıl yardımlaşıyoruz?

Yıldız: Madde madde sayalım. Ne dedik kimin kitabı bu Kur’an? Mü’minin, muttekilerin kitabı bu. Ne buyuruyor Rabbimiz; “günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” Kime diyor? “Ey imanlar” diye başlayan ayetin içinde diyor.

Burada bir gerçeği hatırlamazsak bu ayeti de anlayamayız. Medineli Müslüman olmama rağmen, bugün sabah namazını camide kılmış olmama rağmen, bende muhtemel bir günahta yardımlaşma sıkıntısı, potansiyeli var. Öncelikle böyle bir vakıanın olduğunu kabul edelim. Yani mis gibi baklava yemiş olabilirim. Yarın da bağırsaktan ameliyat olabilirim. İnsanım çünkü.

Kur’an-ı Kerim ne diyor: “Şeytan apaçık düşmanınızdır.” Düşmanlığın kökünde de şeytan var. Müminlerin arasındaki insani duyguları kırpma arzusu var şeytanın. “O sizin apaçık düşmanınızdır demedim mi” buyuruyor Allah Teâla. Durup dururken abi, kardeşi niye döver? Niye iki mümin durup dururken birbirlerine silah çeker? Niye birbirinin onurunu peş paralık eder? Çünkü üçüncü bir kişi var devrede. O da şeytandır. Göğüslere vesvese veren, kalpleri ifsat eden şeytan var ortada. Dolayısıyla “günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” ifadesinde bu yardımlaşmanın bizde bulunduğunu hatırlamamız gerekiyor. Bu potansiyel var bizde. Bunun bir üçüncü güç tarafından hareketlendirilebileceğini de unutmayacağız. Mesela en basit misali Ashabı Kiram’dır bunun. Allah onlardan razı olsun. Efendimizin huzuru şeriflerinde Mescid-i Nebevi’de, Evs ve Hazrec’in on seneye yakındır unuttukları kavgalarını nasıl hatırlattı şeytan onlara? Dolayısıyla düşmanlık fitnesi eken şeytana dikkat etmek gerekiyor.

“Günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” ayeti herkeste bu potansiyelin olduğuna işaret ediyor… İnsansın çünkü. Miden var ama posa üretmiyorsun. Yok böyle bir durum. En önemli gaflet bunu unutmamızdır. Mesela, biz zannediyoruz ki imam hatip talebesinin, hocanın, hacının, hafızın, diyanet görevlisin “günahta ve düşmanlıkta yardımlaşması” söz konusu olmaz. Falancalar falanca zulme nasıl seyirci kalıyor? Falanca haramı sessizlikle karşılıyor diye hayretlerimizi dinlendiriyoruz. Bunları söylerken özellikle bir taifeyi kastetmiyorum. Hepimiz için geçerli bir durum bu. Evvela bizim böyle bir karakterimiz, böyle bir potansiyelimiz var bunu kabul edelim. Dolayısıyla “Günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” ayeti hayali bir tehdit değil.

kuran

Taşgetiren: Bunu herkesin kendi hayatı için bir çerçeve olarak alması gerekiyor değil mi? Arkadaş sende günahta yardımlaşma potansiyeli var, bende var. Düşmanlıkta yardımlaşma potansiyeli var, tedbirini al. Setleri oluştur kendi içinde demek gerekiyor o halde.

Yıldız: Doğru. “Açlık nasıl önleniyor?” diye bir konferans yapılıyor ya aynı şekilde birbirimizi günaha nasıl kışkırtıyoruz diye bir inceleme-araştırma yapmamız lazım. “Niye köylerde günah yayılıyor?” diye araştıracağız, inceleyeceğiz, sebep nereye dayanıyorsa oradan başlayacağız düzeltmeye.

Toparlarsak “yardımlaşın” ve “yardımlaşmayın” diye iki emir var; “İyilikte ve takvada yardımlaşın, günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.”

Yardımlaşın derken biz “al bunu” diye bir yardımlaşma anlıyoruz, yardımlaşmayın derken de “çekil kenara, destek olma” gibi anlıyoruz. Bu yüzde elli anlamadır. Yardımlaşma, vererek ve engel olarak çift taraflı olmalıdır. Sadece vererek değil, yani müspete destek, menfiyi de engellemek gerekiyor. Aynı şekilde “benim hiç kötülüğüm olmadı” demek yeterli değil. Kötülüğün ağırlığını ikiye katlayacak iyilik yapmam lazım. Eğer ben iyiliğin ağırlığını artırmazsam, kötülük yapmasam da kötülük yapılır zaten. Ne gibi, çocuğu ben mubah, meşru bir şeyle meşgul etmezsem boş bırakırsam, haram onu alır. “Ben bu çocuğa bir şey yapmadım ki” deme hakkım olmaz. Haram, arkadaş veya bir kılıkla gelir onu alır. Doldurmadığın enerjiyi şeytan doldurur.

Taşgetiren: Ortamı inşa etmek gibi bir zarurete işaret etmiş oluyorsunuz öyleyse.

Yıldız: Özellikle belirtmek istiyorum ki bu bir ortam meselesi. Ümmet olmak, yardımlaşmak, sadece sıkıntıya düşüldüğünde devreye girmek değildir. Takvayı izah ederken verdiğimiz misalde olduğu gibi koruyucu mantığı muhafaza etmek gerekiyor. Yani insanlara ümmet şuurunu bi hakkın oturtmadığın zaman sıkıntı ortaya çıkıyor. Biz Arap, Türk, Kürt, şu bu değiliz. Ümmeti Muhammediz. “Haddimizi bilelim diye Allah Teala bizi topraktan yarattı” şuurunu vermemek ırkçılığın sebebi olmaktır. Çünkü herkesin kafasında, potansiyel bir boşluk var. Onu iman ile doldurmadığın zaman şeytan onu negatifi ile dolduruyor. Velhasıl ön koruyucu tedbirleri almamız gerekiyor.

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Ekim 2015, 356. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.