Kim Kazandı, Kim Kaybetti?

İlk insanla başlasın tarih. O günden bugüne bildiklerimizi, bilmemiz gerekenleri karşılaştıralım. Hz. Âdem'i ve iki oğlunu önümüze koyalım.

Biri zalim diğeri mazlum olarak kaydedildi. Zalim olanı kan akıttı. Mazlum olanı da öldü. Koca dünyada kişi başına bir kıta düşüyordu ama dünya onlara da dar geldi. Huzursuz oldular, huzur bozdular. İkisinden biri kanı kendisinden sonrakilerine miras bıraktı.

KİM KAZANDI?

Biri batılın adı ile anıldı diğeri da hakkın adı ile. Zalim olanı İblis’in ağlarına takılıp kaldı, onun dediğini yapmayı tercih etti. Hakkın karşısında duranların da ilki olmuş oldu. Sonra kim kazandı? Kardeş katili de öldü gitti. Kendinden geriye kötü bir nam ve ebedî bir azap tehdidi kaldı. Açtığı çığırı izleyenler oldu. Kendisi gitti, kanlı elinden tutanlarla beraber büyük bir katil grubuyla dirilmek üzere mahşeri bekliyor. Asırlardan bu yana bekliyor. Tasvir edilemez büyük bir gün için bekliyor.

Batılı tutan biri batıl adına bir iş yaptı ama o da batılın kendisi de kaybettiler. Allah ise kaybetmedi.

Allah’ın biricik nebisi Nuh aleyhisselamı asırlarca bunaltanlar, onun karşısında hırçın kayalar gibi set kuranlar neticede tufana sebep oldular. Dünya ve insanlık suya boğuldu. Batılın söz dinlemez şımarıkları azdı durdu. Hakka gönül verenler de kurtuluşun ta kendisi olan gemiye bindiler. Birileri onları imana davet eden nebilerine itimat edip gemide kaldı. Diğerleri de kurtarıcı tek kaynak olan gemiyi alay konusu yaptılar. Onlar ve diğerleri, herkes bu dünyadan gitti. Giden herkesin amellerini kaydetti melekler. Şimdi onların kendilerinden bir ses yok ama yaptıklarının yankıları, okyanus dalgalarını kıyılara çarptıkça kayaların bile duyduğu sestir.

'NE GÖKLER AĞLADI ONLARA NE DE TOPRAK'

Kim kazandı kim kaybetti? Allah’ın nebisine düşmanlık edenler, putları ile suya gömüldü gittiler. Ne ağlayanları var ne de arayanları. ‘Ne gökler ağladı onlara ne de toprak!’ Yine kesin galip Allah oldu. Ondan başka da galip yoktur zaten.

Bir başka nebi İbrahim aleyhisselamı ateş ormanında yakmak isteyen Nemrut ağa nerede? İbrahim aleyhisselam serin bir bahçeye düştü. Ona ateş ormanları kuran da cehennem çukurunda kaldı. İbrahim aleyhisselam ağlayan taraf olmadı, güldü. Gülecek nesiller yetiştirdi. Onu ağlatmak isteyen ise ebediyetler boyunca hep ağlayacak. Ağlamaya bile mecalinin kalmayacağı cehennemde sonsuz kalacak. Kim kazandı, kim kaybetti? Saltanat sahibi olduğunu vehmeden Nemrut sineklere esir düşüp gitti. Ordusu ona yâr olmadı. Alkışlayanları onu kurtaramadılar.

BATIL VE ATILIN ADAMLARI

İbrahim aleyhisselamı yakmak isteyenler ateşe kütük oldu gittiler. Yakmak istedikleri, ateş söndüren bir hidayet kaynağı oldu. Allah kazandı, galip oldu. Batıl ve atılın adamları her seferinde olduğu gibi perişanlığa mahkûm oldular.

Bir deve yavrusuna takılıp kalanlar nerede şimdi?

Bir buzağı heykelciğini ilah edinmek isteyen nimet nankörleri, nasıl çöllerde sefaletle ömür bitirdiler ve akılsızlıklarının akıbetini gördüler.

Nerede şimdi, ateşle tutuşturulmuş büyük çukurlar kazıp kazdıkları çukurlara binlerce mümini atanlar? Onlar nerede, ateşe attıkları müminler nerede? Ateşe atanlar ebedî ateşte, ateşe atılanlar da ebedî cennetlerde değil mi şimdi? Ne hesaplandı ne odu? Batıl ne istiyordu ne buldu? Kimin sözü vaat ettiği gibi çıktı? Allah, vadinden döndü mü hiç?

'BEN VARIM'

Kimsenin olmadığı zamanda ‘ben varım’ dediği için ölüme sürülenler, o Sümeyye’ler, Yasir’ler, Habbab’ların şanına erişebilen oldu mu?

Bedir’de, Uhud’da, Hendek’de, Tebük’te kim kazandı, kim kaybetti?

Şu ölümlü dünyada üç gününü gün etmeyi başardığını zannedenlerin yanında üç günü verip günlerin işlemediği zaman ve diyarı alanlar kazandı. Tavrını kendisini yaratandan yana koyabilenler gerçeğin sahibi oldular. Birileri ölümden kurtulmak için ezilip büzülürken onlar ölümü öldürdü adeta. Kula kulluktan yücelip Allah’a kullukla ebedîleştiler.

İblis çok şeyler vaat etti. Onun hiçbir vaadi gerçek olmadı. Peşinden gidenleri hep aldattı. Vaadi de kendisi de boş çıktı.

ALLAH'IN HER VAADİ GERÇEK OLDU

Allah’ın ise her vaadi gerçek oldu. Ona güvenen kazandı.

Dün böyle oldu. Bugün böyle oluyor. Yarın da böyle olacak. İlk insandan beri istatistikler böyle diyor. Hayat bu hayat değildir. Ömür üç günlük olmamalıdır. Kovulmuş İblis’e güvenilmemelidir. Hakkı söyleyen Allah’tır. Ona güvenen ve güvendiğinin gereğini yapan da muhakkak kazanacaktır. Bu kuraldır. Kural da şaşmayacaktır. Batıl gidicidir. Galip olan haktır. Koca bir insanlık tarihi bunun şahididir.

Kaynak: Nurettin Yıldız, Altınoluk Dergisi, Sayı: 360

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.