Hakikati Gizleyen Mühür!

Allah dostlarının hepsi, gerek abdal, gerek evtâd ve gerek ricalu’l-ğayb olsun, her grup kendi yol arkadaşlarını tanırlar, birbirlerine mahrem olduklarını da bilirler. Ancak güvenilir olarak tabir edilen grup birbirinden gizlenir, ikisi bir yerde karşılaşsa ikisi de birbirini insanların avâmı zannedermiş.

Her ki râ esrâr-ı kâr âmûhtend

Muhr kerdend ve dehâneş dûhtend

“İşin sırlarını öğrettikleri kişinin ağzına sükût mührünü vururlar ve ağzını dikerler.” (Mesnevî, V/2240)

HER GRUP KENDİ YOL ARKADAŞINI TANIR

İçinde misk bulunan kıymetli bir kutu gibi, onu gayba dair sırları gizlemekle vazifelendirmiş ve sırları açıklamaktan korumuş ve gözetmişlerdir çünkü…

“Gizli av gibi ilimler vardır.” bilgisi ve:

“-İlimde nice cevherler vardır ki, açığa vursam bana «Kâfirsin!» denirdi.” sözü gereği, saklanması gereken mânâ, ancak “güvenilirlik” mertebesine varan Allah adamlarına söylenir. O mertebeye ermemiş olanlara ise yasaktır.

Güvenilir kimseler de “abdal” zümresinden seçkin bir gruptur; kendileri, insanların avâmından hiçbir şekilde ayırt edilemez. Söz ve davranışlarından mahremiyet kokusu koklanmaz imiş. Hattâ bir garip hâl naklederler:

Allah dostlarının hepsi, gerek abdal, gerek evtâd ve gerek ricalu’l-ğayb olsun, her grup kendi yol arkadaşlarını tanırlar, birbirlerine mahrem olduklarını da bilirler. Ancak güvenilir olarak tabir edilen grup birbirinden gizlenir, ikisi bir yerde karşılaşsa ikisi de birbirini insanların avâmı zannedermiş.

YERİNDE VE ZAMANINDA DOĞRU BİLGİ

Açıklandığında küfür kabul edilecek gizli bilgilerden kasıt, bir çocuğa göre yetişkin bir insanın bilgisine benzer. Esas itibariyle doğru, fakat yeri ve zamanı doğru olmadığı için muhatapları tarafından yanlış anlaşılan bilgilerdir.

Bu konuda en güzel örnek, “vahdet-i vücud” kavramı ve Hallâc-ı Mansur Hazretleri’dir. Kâinâtta her şeyin Cenâb-ı Hakk’ın esmâsının tecellîsi olduğunu herkes kabul ettiği hâlde, bunu “Ene’l-hak!” diye ifade etmek, şer’î sınırlara uymadığı için, ehl-i hukûk, zâhire göre hüküm vermek durumunda kalmıştır.

Öyle ki, kendi dostları dahî Hallâc-ı Mansur Hazretleri’nin idamında yer almışlardır. Tasavvuf tarihine geçmiş bu zirve, “halka şefkat ve merhamet” timsâlidir.

Kaynak: Ayşenur Vural, Şebnem Dergisi, 134. Sayı, Nisan 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.