Allah’ın Vasıfları

Allah'ın vasıfları nelerdir?

İnsan, yaratılan varlıkları seyredip, husûsiyetlerini incelediğinde, onları meydana getiren Yaratıcı’nın bazı vasıflarını kolayca idrak edebilir. Baştan O’nun var olduğunu anlar. Sonra acziyet, eksiklik ve yaratılmışlık gibi ulûhiyete yakışmayan noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu düşünür.

Akıl yürütmeye devam eder: Bütün varlıkları yaratıp onlara yegâne mâlik olabilmesi için O’nun ezelî ve ebedî olması zaruridir. Yâni varlığının başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. Zira sonradan meydana gelmiş olmak hem eksiklik ifade eder, hem de bütün varlıkları yaratma vasfına ters düşer. Sonlu olması da aynı şekildedir. Yaratıcı, sonradan olanlara, yaratılmışlara benzemez, varlığı için başkasına muhtaç değildir.

Bu durumda Yaratıcı herhangi bir şekle bürünmüş veya sınırlandırılmış değildir. Yine O kemiyet ve hacimden, basit veya birleşik parçalardan teşekkül etmemiştir. Mâhiyet ve keyfiyetle tavsif edilemez. Mekân tutmaz, üzerinden zaman geçmez. Hiçbir şey O’na benzemez ve hiçbir şey O’nun ilim ve kudretinin dışında kalmaz.[1]

Yaratıcı’nın yemek, içmek gibi ihtiyaçları yoktur. O’nun dua ve ibadet etmeye de ihtiyacı yoktur. Bir varlık İlâh ise, neden kendisine karşı dua ve ibadet etsin ki?

Birden fazla yaratıcının veya ilâhın olması, her biri için acziyet, eksiklik ve yaratılmışlık gibi noksan sıfatları îcâb ettireceğinden, O’nun bir tek Yaratıcı olması zaruridir. O hâlde, fiilen mevcut olan Yaratıcı’nın varlığı diğer hiçbir şeyin varlığına benzemeyecek şekilde kendi zâtına hastır ve bu sebeple bir tek olmanın en emsalsiz üstünlüğüne sahiptir.

Farz-ı muhâl iki ilâh olsaydı kullar hangisini tercih edecekleri husûsunda tereddüde düşer, kalplerinde huzur bulamaz, şüphe kıskacında kıvranıp dururlardı. Vahdâniyet inancına bağlı olduğunu söyleyen bazı insanlar, Allah’ın sıfatlarında hatâya düşüp O’na insânî sıfatlar izafe ettiklerinden dolayı doğru bir vahdâniyet görüşüne sahip değildirler.

SONSUZ BİR İLİM

İnsanı ve kâinatı akıl almaz bir mükemmellikte yaratan kuvvetin, sonsuz bir ilme sahip olması gerekir:

  • Yere giren ve oradan çıkan, gökten inen ve oraya yükselen ne varsa hepsini bilmelidir. O gaybları bilen öyle bir Zat olmalı ki O’nun ilminden göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile kaçmamalıdır. Zerreden daha küçük ve daha büyük bütün her şey bilgisi dâhilinde olmalıdır. (Sebe’, 2-3)
  • Her bir dişinin neye gebe olduğunu, karnında ne taşıdığını ve rahimlerin neleri eksiltip neleri artırdığını bilmeli ki her şeyi bir ölçüye göre yapabilsin. Sözünü gizleyenle açıkça söyleyen, geceleyin gizlenenle gündüzün meydanda gezen O’nun ilmi karşısında hep aynı durumda olmalıdır. Yani gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmelidir. (Tâhâ, 7; Kasas, 69; Secde, 6; Hûd, 5; Ra‘d, 8-10)
  • Sayıya gelmez nimetler lûtfederek imtihan dünyasına gönderdiği insanlara âhirette mükâfât veya ceza verebilmesi için, onların kalplerinde ne var, ne yok en iyi şekilde bilmelidir.[2]
  • İnsanın yaptığı bir amel hardal tanesi kadar küçük de olsa, bir kayanın içinde saklı bulunsa yahut göklerin veya yerin derinliklerinde olsa, mutlaka Yaratıcı onu bilmelidir. (Lokmân, 16)
  • Hâsılı Yaratıcı, mutlak ilme sahip olmalı, bilgisine sınır ve nihayet olmamalıdır. (Lokmân, 27; Kehf, 109)

NİHAYETSİZ BİR KUDRET

Yaratıcı’nın sonsuz bir ilme sahip olmakla birlikte yine nihayetsiz bir kudrete de mâlik olması zaruridir. Aksi takdirde şu gördüğümüz şeyleri meydana getiremez, varlıklarını devam ettiremezdi:

  • Bütün mülk ve hâkimiyet O’na ait olmalı, mülkü dilediğine verip dilediğinden alabilmeli ve her şeye gücü yetmelidir. Gökleri ve yeri nizam üzere ayakta tutabilmeli, ölüden diri, diriden ölü çıkarabilmeli ve canlıların rızkını verebilmelidir. (Âl-i İmrân, 26-27; Fâtır, 41)
  • İnsanları, ölümden sonra tekrar diriltmeye kâdir olmalıdır. (Lokmân, 28)
  • Hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı bulunmamalı, aksine herkes O’na muhtaç olmalıdır. (Zümer, 7; Fâtır, 15; Ankebût, 6; İhlâs, 2)
  • Hâsılı, bir sinek bile yaratamayan, hatta sinek kendisinden bir şey kaptığında, onu dahi kurtarıp geri alamayan âciz bir varlık olmamalıdır. (Hac, 73)

Yine Yaratıcı, her şeyi işitmeli, görmeli ve dilediği her şeyi yapmaya güç yetirebilmelidir. Bu şekilde, bütün üstün ve kâmil vasıflara sahip, bütün eksik ve noksan sıfatlardan da münezzeh olmalıdır.

“Yorulup dinlenmek”[3], “pişman olmak”[4], “beşer gibi kıskanmak”[5] gibi Yaratıcı’nın beşerîleşmesi türünden tevhide aykırı düşünce ve inanışlar, aklen ve mantîken kabul edilemez.[6]

Dipnotlar:

[1] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, “Allah” mad., DİA, II, 488-489; Nesefî, Akâid, s. 31-36. [2] Nisâ, 63; Âl-i İmrân, 119, 154; Mâide, 7; Enfâl, 43; Hûd, 5; Lokmân, 23; Fâtır, 38; Zümer, 7; Şûrâ, 24; Teğâbün, 4; Mülk, 13; Âdiyât, 10. [3] Tekvîn, 1-2; 3:8; 11:5. [4] Çıkış, 32:14; II Samuel, 24:16; Yeremya, 18:8, 10; 26:3, 13, 19; 42:10 vb. [5] Çıkış, 20:6; 32:12; Tekvîn, 6:6 vb. [6] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, “Allah” mad., DİA, II, 489.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ALLAH'A İMAN NEDİR?

Allah'a İman Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.