Allah’ın Sevdiği Vasıflar Nelerdir?

Toprak üstünde fânî, izâfî, nefsânî saltanat ve câzibelerin aldatmacalarına kananların ve bu sûretle rûhânî vasfını zaafa uğratanların, toprak altında hüsran ve horluğa dûçâr olacakları muhakkaktır.

Toprak altındaki ömrümüzün yâni kabir hayâtımızın, dünyadaki ömrümüzün kaç misli olacağı da bir meçhûldür. Bu bakımdan, akl-ı selîm sâhibi bir insana düşen asıl vazîfe, uzun kabir hayâtı ve ondan sonraki sonsuzluk âlemi için hazırlık yapmaktır.

İNSANI NASIL BİR SON BEKLİYOR?

Diğer taraftan, mü’min gönüllerde îmân nûruyla aydınlığa kavuşan ölümün karanlık yüzü, ürpertici bir korku olmaktan çıkmış, ebedî bir diriliş müjdesi hâline gelmiştir. Eş-dost adresleriyle dolu olan kabristanlar, îmân ehli için bir karanlıklar ülkesi değil, sessiz bir îkâz ve irşad beldesidir. Şuur sâhibi bir mü’min için hayat, ölümle iç içe yaşanan tabiî bir hakîkattir. Bu bakımdan gerçek bir mü’min, ölümle barışık insandır. Zîrâ ona hazırlıklı olarak yaşadığından dolayı gönlü huzurludur. Kısacası son nefesin en güzel ânımız olabilmesi, Hakk’a muhabbetle dolu bir gönle sahip olabilmemize bağlıdır. Aksi takdirde “dünya muhabbeti ve ölümden nefret” ile son bulan bir hayat, hüsran ile neticelenir.

Kâmil bir âhiret hazırlığını; Rabbimizin Kur’ân-ı Kerîm’de bildirdiği “sevdiği vasıflar”ın şümûlüne girip yâni; takvâ, zühd ve ihsân netîcesinde; merhamet, şefkat, hizmet, affedicilik, fedâkârlık ve sabır gibi cemâlî vasıflarla müzeyyen olup Hakk’ın sevdiği bir kul olabilmek şeklinde hulâsa etmek mümkündür. Buna göre bir mü’min, Cenâb-ı Hakk’ın cömertliğinden hisse alarak ikram ve ihsân sahibi olmalıdır. Takvâ ve sadâkati kendisine şiâr edinmelidir. Diğer taraftan, Rabbin sevmediği; gurur, kibir, israf, zulüm, fitne, gıybet, dedikodu, iftirâ, yalan gibi cehennemî vasıflardan kaçınmak da, son nefes hazırlığının mühim bir bölümünü teşkîl eder.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

ALLAH'IN SEVDİĞİ VE SEVMEDİĞİ KİŞİLER

Allah'ın Sevdiği ve Sevmediği Kişiler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.