'kul Hakkı' Vitrine ve Reklamlara Düştü

Peygamber Efendimiz (s.a.v) örnek şahsiyeti ve yaşayışıyla, kazanırken ve harcarken dikkate alması zarûrî olan ölçüleri göstererek, sahâbe-i kirâmın  hayatında bir denge kurulmasını sağlamıştı.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medîne’ye hicretinde ilk olarak kardeşliği tesis etti. Onun akabinde, Müslümanlarla gayr-i Müslimler arasında vatandaşlık hukûkunu yürürlüğe koydu. Ardından çarşıya çıktı, ticaret ve kazancı tedkik etti. Çarşıda bir satıcıya uğradı. Önündeki buğday yığınının içine elini daldırdı. Islaklık hissedince:

“–Nedir bu?” diye sordu. Adam:

“–Yağmur ıslattı ey Allâh’ın Rasûlü!” dedi.

Efendimiz (s.a.v):

“–Bu ıslak kısmı üstte bırakıp insanların görmesini sağlayamaz mıydın? Aldatan benden değildir…” buyurdu. (Müslim, Îman, 164)

İNSANLARI ALDATAN REKLAMLAR

Günümüz ticârî hayatındaki aldatmaların en başında ise reklâmlar gelmektedir. Reklâmlar; ekseriyetle israfı teşvik, malı olduğundan daha üstün gösterme, diğer taraftan da kadının câzibesini bir vitrin malzemesine dönüştürerek bu yolla ticaretine revaç verme mâhiyetini almıştır…

kapitalizm_reklam

VİTRİNE ÇIKARILAN YEMEKLER KUL HAKKINA GİRER Mİ?

Şu da çok hazin bir tablodur ki, günümüzde oburluğu teşvik yarışı başladı. Kebap ve emsâli yemekler vitrine edilmekte, onu satın alamayacak olan birçok garip, yetim ve kimsesizlerin kul hakkına girilmektedir.

Eskiden bâzı lokantalarda, yemeklerin bulunduğu kısmın önüne bir perde çekilir, yemekler gösterilmezdi. Yine pazardan alınan meyve, sebze vs. fileye konur, file de, içini göstermeyen bir başka torbaya konurdu. Bunları alamayacak olan fakir- fukarânın gözü takılmasın diye… Günümüzde ise yemeklerin yenildiği lokanta gibi müesseseler daha fazla kazanç uğruna, içerideki masaları dışarı taşıyarak, insanların dışarıda, herkesin gözü önünde yemek yemelerini sanki uygun bir durummuş gibi normalleştirme çabası içine girmişlerdir.

dnerci

YEMEĞİN KOKUSUYLA BİLE KOMŞUNA EZİYET ETME!

Peygamber Efendimiz (s.a.v) yemeğin kokusuyla bile komşuya eziyet etmeyi yasaklamıştır. Günümüzde ise maalesef kokusuyla beraber bir de vitrine edilmesi, âdeta mübah görülmeye başlandı. Bu hâl ise toplumda varlıklı ve yoksul arasındaki muhabbet, kardeşlik ve tesânüd duygularını zayıflatmaktadır.

Efendimiz (s.a.v) hayatı boyunca hak ve hukuk tevzî etti. Buna rağmen -daha önce de ifâde ettiğim gibi- vefâtına yakın Mescid-i Nebevî’de ashâbını toplayıp onlara:

“–Ashâbım! Kimin sırtına vurduysam işte sırtım, gelsin vursun; kimin malını sehven aldıysam, işte malım gelsin alsın.” buyurdu. Böylece kendi şahsında bizlere; “Kul hakkına riâyet edin; bu dünyada helâlleşin; nefsâniyet yapıp da insanlara rezil olurum diye korkmayın; âhiret rezilliği, bu dünyadaki rezillikten çok daha beterdir; ne yapın edin âhirete kul hakkıyla gitmeyin!” tâlimâtı verdi.

Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı (kıyâmet ve hesaplaşmanın olacağı) gün gelmezden önce, daha burada iken helâlleşsin. Aksi takdirde o gün, sâlih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde kendinden alınır. Eğer hasenâtı yoksa arkadaşının günahından alınır, kendisine yüklenir.” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikâk, 48) Hak yememek ve helâlleşmek, ticârî hayatın en mühim düsturlarıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları

Müstehcen Reklamları Şikayet Hattı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.