Daima Zikir Halinde Olmaya Örnekler
Gerçek bir müminin hayatı, zikir ve tefekkürle şekillenir. Gündelik dualar, Allah’ı anmanın birer vesilesidir. Müslüman, her hâlinde Rabbini hatırlayarak yaşar ve İslam’ı fiilen temsil eder. Günlük hayatta daima zikir halinde olmaya örnekler nelerdir?
Gerçek bir müminin hayatı daima bir zikir hâlinde olacak. Zira mümin, gönlündeki imanın bir tezahürü olarak her hadise zikreder, dua eder. Cenab-ı Hak o dua ve iltica hâlinde yaşar. Hatta bunu, bu yaşayışı bir örfî bir zikir hâline getirir.
Mesela bizim zamanımızda, gençliğimizde bir çocuk dünyaya geldiği zaman “Allah salih ve saliha kuluna eylesin.” diye dua ederlerdi. Evlenenlere “Allah mesut eylesin, Allah iki cihan saadeti versin, Allah bahtından güldürsün.” diye dua eder; hep Cenab-ı Hakk'ı zikretmekle, Cenab-ı Hakk’a dua ederek temenniydi bunlar.
Hasta ziyareti: “Şifalar ihsan etsin, çektiğiniz sıkıntıları günahlara kefaret eylesin, terfi-i derecât eylesin.”
Menfî bir havadis alınca: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.” derlerdi.
Vefat eden kimse yakınlarına: “Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Allah size sabr-ı cemil ihsan eylesin.”
Yola çıkan biri: “Allah’a ısmarladık.” der. Uğurlarken de: “Allah’a emanet ol.” der.
Bir işe, yemeğe başlayan besmele çeker, bir de: “Elhamdülillâhi Rabbil âlemîn.” der.
İlk açtığı zaman: “Siftah senden, bereket Allah’tandır.” denirdi.
Her bir müş (müşteri veya misafir) önce Allah’ın selâmını verir: “Esselâmü aleyküm.” der. Bu bir duadır. “Allah’ın selâmeti, rahmeti, huzuru senin üzerine olsun.” O da: “Ve aleykümü’s-selâm.” der, aynı duayı tekrar ederdi.
İstikbalde yapacağı bir işe: “Yarın yaparım.” değil; “Cenab-ı Hak inşâallah dilerse, Cenab-ı Hak lütfederse...”
Yani zorlandığı zamanlarda: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.” denirdi.
Hayret verici bir şeyde: “Subhânallah, mâşâallah.” denirdi.
Vasıl: Cenab-ı Hakk’ı hiçbir zaman unutmamak. Hep Cenab-ı Hakk’ın ismiyle dua etmek, ismiyle yaşayabilmek. Âl-i İmrân Suresi’nde Cenab-ı Hak bu zikir hâlinde olmamızı istiyor:
“Onlar, ayaktayken, otururken, yanları üzerindeyken zikrederler.”
Her safhada salih bir kul olabilmek için... Diğer tarafında göklerin, yerin yaratılışı için derinden tefekkür ederler. Cenab-ı Hak iki kitap veriyor: Biri Kur’ân-ı Kerim, biri de şu kâinat. Biri kavlî kitap, öbürü fiilî kitap. Her şey, ne varsa kâinatta, Cenab-ı Hakk’ın halk etmesi ve hepsini insana âmâde kılması:
“Göklerde ve yerde ne varsa âmâde kıldık, düşünen bir toplum için.” buyuruyor.
Ve onlar, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını derinden tefekkür ederler. Sonra haşyetle:
“Yâ Rabbi! Sen sübhansın. Bizi cehennem azabından koru.” diye iltica ederler.
Bir mümin zikredecek ve bir de tefekkürünü derinleştirecek. Bir de, bir mümin hâliyle İslâm’ı yaşayacak.