Râbia Binti İsmail Kimdir?

KİM KİMDİR?

İslâm’ın güzide hanımlarından Râbia Binti İsmail kimdir?

Yaşadığı dönemden itibaren Allâh’a olan aşkı, Peygamber Efendimiz’e olan muhabbeti sebebiyle birçok kimseye örnek olan “Râbia el-Adeviyye”, muhakkak ki İslâm tarihinin en önemli hanım velîlerindendir. Onun gibi samimî duygularla Cenâb-ı Hakk’a güzel bir kul olabilmeleri için pek çok kız bebeğe, “Râbia” ismi verilmiştir.

Şeyh İsmail de yeni doğan kızına, bu niyetle “Râbia” ismini vermişti. Varlıklı bir âilenin kızı olarak dünyaya gelen Râbia binti İsmail de varlık içinde yetişecekti. “Bunca varlık var iken, bitmez gönül darlığı” diyen Yunus Emre’nin söylediği gibi, gönül darlığı mı çekecekti yoksa varlığı verenin aşkından “Râbia-yı Sânî” yani “İkinci Râbia” mı olacaktı? El-hak, onu sadece Rabbimiz bilirdi…

İsmin bereketinden midir, anne ve babasının fedakârlığından mıdır bilinmez, o her hâliyle Râbia el-Adeviyye’ye benzemekteydi. Râbia binti İsmail evlilik çağına geldiğinde babası Şeyh İsmail, kızını eşraftan varlıklı kimselerle evlendirmek yerine, ilim ve irfan bakımından gözbebeği olan biricik kızını mânen daha ilerilere götürebilecek vasıflara sahip, “derviş gönüllü” biriyle evlendirmek istiyor, bunun için hem Rabbine duâlar ediyor, hem de adaylar konusunda seçici davranıyordu. Nitekim büyük âriflerden Ebû Süleyman Dârânî’nin talebelerinden Ahmed bin Ebü’l-Havârî’yi kızı için en uygun kişi olarak görmüş ve düğünlerini yapmıştır.

Güzel niyetlerle kurulan bu yuva, zaman içinde Şam’daki tasavvufî hayatın merkezi hâline gelmiş ve kocası Şeyh Ahmed Efendi, asrının en önemli âlimlerinden biri, kendisi de çağının Râbia’sı olmuştu…

“-Benim gibilere dünyada oruçsuz gezmek yakışmaz!” diyerek gündüzlerini oruçla, gecelerini de namaz kılarak, Kur’ân okuyarak değerlendiriyor ve mü’mine hanımlara şöyle tavsiyede bulunuyordu:

“Kul, Allâh’a ibadet ederse, Cebbâr olan Allah da ona yaptığı hataları bilmeyi nasip eder. Böylelikle kul, yanlış hareketlerini düzeltmeye başlar. Bu sebeple başkalarının ayıplarıyla uğraşmayı bırakıp, siz de kendi hatalarınızı düzeltin ve hep ibadetle meşgul olun.”

Tefekkür, mâlum olduğu üzere, Allah Teâlâ’nın büyüklüğünü, kudretini, azametini düşünmek demektir. Allâh’ın büyüklüğünü düşünen kişi, aslında kendisinin ne kadar âciz ve zayıf olduğunu bilir. Cenâb-ı Hakk’ın azametinin/büyüklüğünün düşünülmesi teşvik edilmiş ve böyle davrananlar övülmüştür. Tefekkür hakkında Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- de şöyle buyurmuştur:

“Bir saat tefekkür; kırk gecelik nâfile ibadetten üstündür.”

Râbia binti İsmail’in de en önemli özelliklerinden biri, âleme ibret nazarıyla bakmak, tefekkür penceresini ardına kadar açarak her hâdiseyi bu şekilde seyretmekti. Ezan okununca, “Kıyamet günü ilâhî huzura yapılacak olan dâveti hatırlıyorum.” derdi.

Yoğun kar yağışının olduğu, herkesin ısınma derdine düştüğü bir zamanda havada uçuşan kar tanelerine uzun uzun bakmıştı, etrafındakiler merakla neyi düşündüğünü sordular. O da yanındakilere; “Âhirette amel defterlerinin uçarak gelişini, amel defterlerinin kullara dağılışını düşünüyorum.” demişti.

Bir yaz gününde etrafındakiler sıcaktan çok şikâyet etmişler, sohbetin bu minvalde devam edeceğini düşünmüşlerdi. Onlara; “Kıyamet günü mahşer meydanındaki sıcaklık ve oradaki perişan hâlimiz hatırıma geliyor.” demişti.

Râbia Vâlidemiz, bütün varlığını kocası ve mürşidi olan Şeyh Ahmed bin Ebü’l-Havârî’nin ve dergâhının hizmetine harcamıştı. Keşif ve kerâmet sahibi idi. Bir gün eşine; “Bu tası benden uzaklaştırınız, ben onun üzerinde «Emîru’l-mü’minîn Harun öldü.» diye yazılmış görüyorum.” demiştir. Şeyh Ahmed Hazretleri de o gün için, “Baktılar ki Harun Reşîd o gün vefat etmiş.” dedi.

İslâm’ın güzide hanımlarından Râbia binti İsmail Hanım’ın rûhu şâd olsun. Rabbimiz mekânını Cennet, makamını âlî eylesin.

Faydalanılan Kaynaklar: Ebû Abdurrahman es-Sülemî, Sûfî Kadınlar, İstanbul, 2012, sh. 65-66; Selim Uğur-H. Erdem Uğur, Sâliha Hanımlar, İstanbul, 2019, sh. 190-192.

Kaynak: , Altınoluk Dergisi, Ekim-2022, Sayı:440