Peygamberimizin Tebliğine Örnekler

Siyer-i Nebî

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz İslam’ı kabilelere nasıl tebliğ etmiştir? Peygamberimizin (s.a.v.) tebliğine karşı verilen tepkiler.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), İslâm’ı tebliğ için her fırsatı değerlendiriyorlardı. Bilhassa insanların toplandığı yerlere ve toplu hâlde bulunan gruplara gidiyor ve İslâm’ı anlatıyorlardı. Hac mevsiminde kabileler Mekke-i Mükerreme’ye geldiğinde onlarla tek tek görüşüyorlardı.

Târık bin Abdullah el-Muhâribî, bir müşahedesini şöyle anlatır:

“Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’i Zülmecaz Panayırı’nda üzerinde kırmızı bir elbise olduğu hâlde görmüştüm:

«–Ey insanlar! Lâ ilâhe illallâh, deyiniz de kurtulunuz!» diye yüksek sesle hitap ediyorlardı. Bir adam da elindeki taşla onu takip ediyor ve:

«–Ey insanlar, sakın ona inanmayınız, itaat etmeyiniz. Çünkü o yalancıdır» diyerek bağırıyordu. Attığı taşlarla Efendimiz’in ayak bileklerini kanatmıştı. Oradakilere:

«–Kimdir bu zât?» diye sordum.

«–Bu, Abdulmuttalib oğullarından bir gençtir» dediler.

«–Ya onun ardına düşüp taş atan kimdir» diye sordum.

«–O da onun amcası Ebû Leheb’dir» dediler.” (Dârekutnî, III, 44-45. Krş. Ahmed, III, 492-493; Hâkim, I, 60/38-39)

Zü’l-Mecâz: Câhiliye devrinde Mekke’de Arafat’a bir fersah mesâfede kurulan bir panayırdır. Zi’l-Hicce ayı girince başlar, Zi’l-Hicce’nin 8’inci günü olan Terviye gününe kadar devam ederdi.

“LÂ İLÂHE İLLALLAH” DEYİNİZ, KURTULUNUZ!

Ebü’z-Zinâd (r.a) şöyle anlatır:

Rabîa bin Ibâd ed-Dîlî (r.a), câhiliye ehlinden iken Müslüman olmuştu. O, şöyle anlattı:

“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i Zü’l-Mecâz panayırında şu gözlerimle gördüm:

«‒Ey insanlar! “Lâ ilâhe illallah” deyiniz, kurtulunuz!» buyuruyorlardı.

Bu şekilde panayırın bütün sokaklarına tek tek giriyorlardı. İnsanlar da O’nun mübârek sözlerine taaccüp ettikleri için etrafına toplanmışlardı. Hiç kimse bir şey söylemiyor, O ise hiç susmuyordu:

«‒Ey insanlar! “Lâ ilâhe illallah” deyiniz, kurtulunuz!» buyuruyorlardı. Ancak, ardında, şaşı gözlü, parlak yüzlü ve iki tane saç örgüsü olan bir adam:

«‒O, dinden çıkmıştır, yalancıdır!» diye bağırıyordu.

«‒Bu zât kimdir?» diye sordum:

«‒Muhammed ibn-i Abdullah! O Nebî olduğunu söylüyor.» dediler.

«‒O’nu yalanlayan şu adam kim?» dedim:

«‒Amcası Ebû Leheb» dediler.” Hâdiseyi rivâyet eden Ebü’z-Zinâd der ki: Ben Rabîa’ya:

“‒Sen o gün küçük müydün?” diye sordum:

“‒Hayır, vallâhi, ben o gün aklı başında bir delikanlı idim!” dedi. (Ahmed, III, 492)

“BİZE RASÛLULLAH EFENDİMİZ’İ TÂRİF EDEBİLİR MİSİN?”

Eş’as (r.a) şöyle anlatır:

Benî Mâlik bin Kinâne’den yaşlı bir zât şunları anlattı:

“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i Zü’l-Mecâz panayırında gördüm. Çarşıyı sokak sokak geziyor, âdetâ altını üstüne getirerek:

«‒Ey insanlar! “Lâ ilâhe illallah” deyiniz kurtulunuz!» buyuruyorlardı. Ebû Cehil de Efendimiz (s.a.v)’in üzerine toprak saçarak:

«‒Ey insanlar, bu adam sizi aldatarak dîninizden ayırmasın! O sizden bu sözü, ilâhlarınızı terketmeniz, Lât ve Uzza’yı bırakmanız için istiyor» diye bağırıyordu.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ise ona hiç dönüp bakmıyor, mukaddes vazifelerine devam ediyorlardı.” Biz bunları anlatan zâta heyecanla:

“‒Bize Rasûlullah Efendimiz’i târif edebilir misin!” diye ricâda bulunduk. Şöyle târif etti:

 “‒Kırmızı çizgili iki elbise giymişlerdi, uzuna yakın orta boylu idiler. Mübârek vücutları etine dolgundu. Son derece güzel yüzlü idiler. Mübârek saçları simsiyah, mübarek tenleri bembeyaz ve mübârek saçları da gür idi.” (Ahmed, IV, 63; V, 376)

MÜŞRİKLERİN PEYGAMBERİMİZE EZİYETİ

Hâris bin Hâris (r.a) anlatıyor:

“Babama:

«–Bu cemaat da nedir?» diye sordum. Babam:

«–İçlerinden biri başka bir dîne girmiş de onun başına toplanmışlar.» dedi.

Biraz aşağı indiğimizde gördük ki Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) insanları tevhide, Allah -azze ve celle- Hazretleri’ni bir tanımaya ve O’na îmân etmeye dâvet ediyorlar. İnsanlar ise Efendimiz (s.a.v)’i reddediyor ve O’na eziyet ediyorlar. Bu hâl öğleye kadar devam etti. Günün ortasında insanlar O’nun başından dağıldılar. O esnâda, boynu açılmış bir kız, içinde su bulunan bir kap ve bir mendille çıkageldi. Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.v) kabı alıp sudan içtiler ve abdest aldılar. Sonra mübarek başlarını kaldırıp:

«–Yavrucuğum, boynunu ört! Baban için korkma!» buyurdular.

«‒Bu kim?» diye sorduk;

«‒Kızı Zeynep!» dediler.” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, VI, 21)

“BENİ KAVMİNE GÖTÜRECEK BİR KİMSE YOK MU?”

Câbir (r.a) şöyle anlatıyor:

“Allâh Rasûlü (s.a.v) hac mevsiminde vakfe mahallinde kendini hacılara arz ediyor ve:

«Beni kavmine götürecek bir kimse yok mu? Kureyş, Rabbimin kelâmını teblîğ etmeme mânî oldu.» buyuruyorlardı.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 19-20/4734)

Bu esnâda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e Hemdân kabilesinden bir adam geldi. Allah Rasûlü (s.a.v):

“–Sen kimlerdensin?” buyurdular. Adam:

“–Hemdân kabilesinden” dedi. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):

“–Kavminin koruma gücü var mı?” diye sordular.

“–Evet” dedi. Sonra kavminin, verdiği söze riayet etmeyeceğinden korktu ve Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e gelip:

“–Ben kavmimin yanına gideyim, onlara bu meseleyi haber vereyim, sonra gelecek sene Sen’in yanına geleyim!” dedi. Efendimiz (s.a.v):

“–Olur!” buyurdular. Adam gitti, Recep ayında Ensâr heyeti geldi. (Ahmed, III, 390)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.