Nefsi Tanımanın Yolları

İbadet Hayatımız

Nefsi tanımanın yolları nelerdir? İmam Gazali Hazretleri bu konu ne diyor?

İmâm-ı Gazâlî Hazretleri, insanın nefsini kendi başına tanıyabilmesinin imkânsızlığını şöyle îzâh eder:

“Halk ve hulk kelimesi aynı kökten gelir. Temel itibârıyla biri zâhirdir, diğeri enfüsîdir. İç âleme âittir.

Halk, dış duygularla idrâk edilen sûret, hey’et ve şekil mânâlarına gelir.

Hulk ise, insanın dış yüzü itibârıyla bilinmez bir meçhûldür. Gerçek kimliğini, ancak huyu, seciyesi, tabiatı ortaya koyar. İnsan dış görünüş bakımından istediği kadar kendini gizlesin, bir gün iç yüzü kendini ele verir.”

GÖNÜL AYNASINA İHTİYACIMIZ VAR

Nasıl dış görünüşümüzü kavramak için bir aynaya muhtaç isek, iç âlemimizi, karakterimizi, huy ve temâyüllerimizi teşhis ve gerektiği şekilde tedâvi için de bir velînin feyz ve telkinlerine, yâni bizi terbiye edecek, kendimizi iç âlemimizle tanıştıracak bir GÖNÜL AYNASI’na muhtâcız.

Bir kimse Hakk’ın nazarında makbul bir kişi olup olmadığını anlamak için kendine bakmalı ve gönlüne nazar etmelidir. Eğer kul, Allâh’ı gönlünde ne kadar hissediyor, O’nun yarattığı güzelliklerdeki kudret ve saltanatını müşâhede edip hayran ve mest oluyorsa, Allah Teâlâ da, ona o kadar yakındır.

Bunun için kul, her hâlükârda nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesine îtinâ göstermelidir ki, gönlündeki hevâ ve hevesleri kül edecek olan nûr ve cemâl tecellîleri zuhûra gelsin!

Hak Teâlâ buyurur:

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰى

“Doğrusu, felâh bulup kurtuldu, nefsini tezkiye eden (temizlenen).” (el-A’lâ, 14)

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا

“Gerçek felâh bulmuştur, onu (nefsini) temizlikle parlatan.” (eş-Şems, 9)

NEFSİ TANIMANIN YOLU "MÜMİN MÜMİNİN AYNASIDIR"

Diğer taraftan Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in buyurduğu:

“Mü’min, mü’minin aynasıdır.” (Buhârî, Ebû Dâvud) hadîs-i şerîfi mûcibince, kâmil insanlar, bize, lekesiz, tertemiz, tozsuz bir ayna olurlar da, rûhumuz o parlak aynalarda kendini görür. Yâni Hakk’a tâlib olanlar, kâmil insanların yüzünde kendi özünü ve gerçek varlığını seyrederler.

Bu seyir, maddî bir seyir değildir. Bu gönül aynası, maddî boyutların ötesindedir. İnsan, orada iç âleminin esrârını müşâhede eder. Yâni bu ayna, dış dünyâ aynası değil, iç dünyâ aynasıdır. Onda şekil değil, Hakk’ın nûrunun akisleri vardır. Dolayısıyla gönül aynalarından feyz alanlar, içlerinde başka bir hoşluk ve değişik bir güzellik hissedip ayrı bir letâfette olurlar. Kendilerinden geçerler. Nefislerine vedâ ederek gönüllerinde sadece Hakk’ı bulurlar, Hak’ta fânî olurlar.

İşte bu sebepledir ki, kemâle ermek için bir mürşid-i kâmile bağlanıp onun ahlâkıyla ahlâklanmak zarûreti vardır. Yûnus Emre Hazretleri’nin:

Şerîat, tarîkat yoldur varana,

Hakîkat mârifet andan içeru…

diye ifâde ettiği sırra ancak bu şekilde, yâni bir mürşid-i kâmilin rehberliğinde erişilebilir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahçesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları