Haccın Rûhâniyeti ve Fazileti

İbadet Hayatımız

Hac nasıl ibâdettir? iHaccın ruhaniyeti ve fazileti nedir?

Hac geniş muhtevâlı, hem mâlî, hem bedenî yönü bulunan, tefekkür ve tâlimlerle dolu bir ibâdettir.

Hac ibâdeti; rûhâniyet dolu bir mekânda, Hazret-i Âdem, İbrahim ve İsmail’den, Rasûlullah Efendimiz ve ashâbına nice hâtıralarının yaşatıldığı Harem’de, yine mübârek günlerde edâ edilir.

Bu mübârek mekânlar, geçmiş peygamberlerin iz ve hâtıralarıyla doludur.

Hac ibâdeti; dikişsiz elbiseye bürünüp girilen ihramla, yüz binlerce insanın aynı günlerde aynı mekânda bulunmasının meydana getirdiği izdihamla, muazzam bir mahşer provasıdır. Sınıf farklarının sıfırlandığı, bir kefen ikliminin yaşanmasıdır.

Hac ibâdeti; «Fusuk yok, cidal yok ve refes yok!» tâlimâtıyla muazzam bir edep tâlimidir.

  • Mü’min kardeşlerle en küçük bir didişme veya çekişmeye girmekten uzak durmak, haccın rûhâniyeti için elzemdir.
  • Küçük bir böceği dahî incitmek yasaktır. Avcıya avı göstermek, bir otu koparmak dahî yasaktır. Yani hac incitmeme tâlimidir.
  • Mâlâyânî ve gayr-i ahlâkî düşünceler bile zihinden ve kalpten uzak tutulmalıdır.

Böyle bir kıvamda edâ edilen hac ve umre ibâdetleri; sadece mukaddes beldede geçirilen günlere münhasır bırakılmamalı, orada elde edilen seviye hayata geçirilmelidir, ömre yayılmalıdır.

Hacda sembolik olarak şeytan taşlanır. Şeytanın taşlanması, sadece cemrelere atılan taşlardan ibaret değildir. Rûhâniyet dolu bir hacda; şeytan taşlamayı, hayatın her safhasına yaymak öğrenilmelidir.

Hacda bütün İslâm âlemi, âdetâ mânevî bir kongrede bir araya gelmiş olur. Kardeşlik hissiyâtı kuvvetlenir. Ten rengi, ırk ve kültür farklılıkları ehemmiyetini kaybeder. Ümmetin derdiyle dertlenme duygusu ziyadeleşir.

Hacda, kurban vardır. Demek ki Allah yolunda fedâkârlık zarûrîdir.

Hacda rûhâniyetin temininin en mühim şartı, haccın helâl kazanç ile edâ edilmesidir. Bütün mâlî ibâdetlerde helâl kazanç şarttır.

Hadîs-i şerifte, haram parayla hacca giden bir kimse; «Lebbeyk!» dediğinde kendisine;

“–Sana ne lebbeyk ne de sa‘deyk! Çünkü senin kazancın haram, azığın haram, bineğin haramdır. Hiçbir sevap almadan, günahkâr olarak dön! Hoşlanmayacağın şeyle karşılaşacağından dolayı üzül!” şeklinde karşılık verileceği beyan buyurulmaktadır. (Heysemî, III, 209-210)

Hac ibâdeti, mü’minler için asr-ı saâdet zamanına da bir yolculuktur. Hac ibâdetinin evvelinde veya sonrasında; Medîne-i Münevvere ziyaret edilerek, Rasûlullah Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in rûhânî ikliminden tefeyyüz edilir.

Hac ibâdetinden sonra o hâli muhafaza imtihanı başlar.

Pakistan’ın mânevî mîmârı Muhammed İkbal, bir gün Medine’den dönen hacıları ziyaret ederek onlara bir müslüman gönlünü sergileyen şu sualleri sorar:

“–Medîne-i Münevvere’yi ziyaret ettiniz! Uhrevî Medine çarşısından gönlünüzü ne gibi hediyelerle doldurdunuz? Getirdiğiniz maddî hediyeler, takkeler, tesbihler, seccâdeler bir müddet sonra eskiyecek, solacak ve bitecek. Medine’nin solmayan, gönüllere hayat veren rûhânî hediyelerini getirdiniz mi?

Hediyeleriniz içinde;

  • Hazret-i Ebûbekir’in sıdkı ve teslîmiyyeti;
  • Hazret-i Ömer’in adâleti;
  • Hazret-i Osman’ın hayâsı ve cömertliği;
  • Hazret-i Ali’nin heyecan ve cihâdı var mı?

Bugün bin bir ızdırap içinde kıvranan İslâm dünyasına gönlünüzden bir asr-ı saâdet heyecanı verebilecek misiniz?”

Bütün bu rûhâniyet esaslarına riâyet edildiğinde; hacc-ı mebrûr, kişinin günahlarının affedilip, annesinden doğduğu günkü gibi tertemiz olmasına vesile olur.

Ancak kul hakları bunun dışındadır. Çünkü onlar için hak sahibiyle helâlleşmek şarttır.

Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı olan kalbin incitilmesi, haccın rûhâniyetini boşa çıkarır. Yûnus Emre Hazretleri şöyle ifade eder:

Ak sakallı pîr hoca,

Bilemez hâli nice,

Emek yimesün hacca;

Bir gönül yıkar ise…

Rûhâniyet öyle bir husustur ki; şu hadîs-i şerifte bildirildiği üzere, edâdan edâya kat kat fark oluşturur:

“Bir kul namaz kılar; fakat namazının yarısı, üçte biri, dörtte biri, beşte biri, altıda biri, yedide biri, sekizde biri, dokuzda biri hattâ ancak onda biri kendisi için yazılır.” (Ebû Dâvûd, Salât, 123, 124)

Ramazân-ı şerîfe hazırlandığımız şu mübârek günleri; ibâdetleri rûhâniyetle, huşû ve huzur-i kalp ile edâ etme hassâsiyetimizi artırmaya bir vesile edinelim. Bizleri bekleyen âhiretin; sırat ve mîzan gibi zorlu geçitlerinde, en mühim ihtiyacımız, rûhâniyetle edâ edilmiş ibâdetlerdir, hayrât ü hasenatlardır, Allah yolunda sergilenen hizmet, gayret ve fedâkârlıklardır.

Rabbimiz; ibâdetlerimizin rûhânî seviyesini ve mânevî kıvâmını, rızâsıyla te’lîf eylesin. Bizleri ibâdetlerin sevâbını zâyî eyleyen tehlike ve bâdirelerden muhafaza buyursun. Bu günlerimizi mübârek eyleyerek, bizleri Ramazân-ı şerîfin feyizli iklimine kavuştursun. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2024 – mart, Sayı: 457