Cimrilikten Korunan Kurtulur

İbadet Hayatımız

Haşr suresi 9. ayeti nasıl anlamalı ve hayatımıza tatbik etmeliyiz? Sahabe Efendilerimizden isar adına çok kıymetli kıssalar ve almamız gereken dersler...

Onlardan önce Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş bulunan ensârın da bu ganimet mallarında hakları vardır. Onlar beldelerine göç eden muhâcirleri kendi canları gibi severler ve onlara fazladan verilen ganimetlerden ötürü gönüllerinde en küçük bir kıskançlık ve burukluk duymazlar. Hatta onlar ihtiyaç içinde kıvransalar bile, daha muhtaç durumda olan mü’min kardeşlerini ken­di­lerine tercih ederler. Şunu bilin ki, kim nefsinin cimriliğinden ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, dünyada da âhirette de kurtuluşa erecek olanlar, işte bunlardır.- (Haşr suresi 9. ayet)

Enes (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; ensardan birine fakir olduğu için kesilmiş bir koyun başı hediye edilmiş, o da kendisinden daha ihti- yaçlı olduğu düşüncesiyle bir komşusuna göndermişti. O da yine bunu bir başka komşusuna hediye olarak göndermişti. Böylece komşularını kendilerine tercih ederek göndermeleri devam etti. Sonunda o koyun başı yedinci ev olarak ilk hediye edilen yoksul ensarîye dönmüştü.

İSAR ÖRNEĞİ

Hüzeyfe el-Adevî şunları nakletmiştir: Yermük savaşında amcamın oğlunu aramaya gitmiştim. Yanımda bulunan bir miktar suyu hayatta bulduğum takdirde kendisine içiririm, diyordum kendi kendime. Bir an âniden kendimi onun yanında buldum. “Sana su içireyim” dedim. Ağır yaralı olduğu için ancak “evet” diye işâret edebildi. Tam içirecektim ki, bir başka yaralı “Ah! Su!” diye inledi. Bu iniltiyi duyan amcamın oğlu suyu ona götürmemi işâret etti. Onun yanına vardığımda Hişam el-As idi. Kendisine, “su vereyim mi?” diye sordum. “Evet” diye işâret edebildi. O esnada bir başkasının “Ah! Su!” diye inlediğini işit- tim. Hişam da o inleyen yaralıya suyu götürmemi işâret etti. Bu üçüncü yaralıya gittim ama, onun ruhunu teslim etmiş olduğunu gördüm. Ben hemen Hişam’a döndüm, o da ruhunu teslim etmişti. Amcamın oğluna hemen döndüm ama onu da ruhunu teslim etmiş olarak buldum. İşte bu durum îsârdır; başkasının hayatını kendi canına tercih etmesidir. Bu hareket, kendi malına başkasının malını tercih etmekten daha üstün olan bir îsâr, bir tercihtir.

Malımızı ve canımızı sevgiliye fedâ etmedik yazık,

Aşk yolunda bu kadar gösteremedik fedâkârlık. (Kaynak: Ruhul Beyan, Erkam Yayınları)

HAŞR SURESİ 9. AYET TEFSİRİ

Bu âyet-i kerîme, imanı iyice kalplerine sindirmiş olan ensâr-ı kirâmın mühacirlere karşı sergiledikleri kardeşliğin, isâr derecesindeki cömertliğin ve fedakârlığın boyutlarını ortaya koymaktadır. Öyle ki kendileri muhtaç oldukları halde bile kardeşlerini kendilerine tercih edebilecek derecede ahlâkî zirveye yükselmişlerdi. Bu âyet-i kerîmenin iniş sebebi olarak zikredilen hâdiseler, hem Efendimiz (s.a.s.) hem de ashâbının yapmış oldukları hârikulâde cömertlik ve îsârların mâhiyetini haber verir.

Ebu Hureyre (r.a.)’ın haber verdiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Ensâr ile Muhâcirin’i birbirine kardeş ilan ettiğinde, ev sahibi durumunda olan Ensâr bu kardeşliği son derece önemsedi. Resûlullah (s.a.s.)’e başvurarak hurmalıklarını muhacir kardeşleriyle paylaştırmasını istedi. Allah Resûlü (s.a.s.), fedakârlığın bu kadarını da fazla buldu. Hurmalıklarının bakımını üstlenmeleri şartıyla ürünlerini onlarla paylaşmalarını tavsiye buyurdu. Onlar da muhacir kardeşleriyle bu şartla anlaştılar. (Buhârî, Hars 5; Menâkibu’l-Ensâr 3)

Ensâr’ın kıllara hayranlık verecek fedakârlık hadiselerinden bir şöyle cereyan etmiştir:

Bir adam Peygamberimiz (s.a.s.)’e gelerek:

“– Ben açım” dedi. Allah’ın Rasûlü hanımlarından birine haber göndererek yiyecek bir şeyler istedi. O da:

“– Seni peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki evde sudan başka bir şey yok” dedi. Efendimiz bu sefer diğer bir hanımından yiyecek bir şey istedi. O da aynı cevabı verdi. Daha sonra Resûl-i Ekrem, öteki hanımlarından da aynı cevâbı alınca ashâbına dönerek:

“– Bu gece bu şahsı kim misâfir etmek ister?” diye sordu. Ensâr’dan Ebû Talha (r.a.):

“– Ben misafir ederim yâ Resûlallah” diyerek o yoksulu alıp evine götürdü. Eve varınca hanımına:

“– Resûlullah (s.a.s.)’in misafirini ağırlayalım” dedi. Sonra:

“– Evde yiyecek bir şey var mı” diye sordu. Hanımı:

“– Hayır, Sadece çocuklarımın yiyeceği kadar bir şey var” dedi. Sahâbî:

“– Öyleyse çocukları oyala. Sofraya gelmek isterlerse onları uyut. Misâfirimiz içeri girince de lâmbayı bir bahaneyle söndür. Sofrada biz de yiyormuş gibi yapalım” dedi.

Sofraya oturdular. Misâfir karnını doyurdu; onlar da aç olarak yattılar. Sabahleyin Ebû Talha Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. Onu gören Allah Resûlü (s.a.s.):

“– Bu gece misafirinize yaptıklarınızdan Allah Teâlâ râzı oldu” buyurdu. (Buhârî, Tefsir 59/6; Müslim, Eşribe 172-173)

Peygamber Efendimiz’in yoksul bir kimseyi önce kendisinin ağırlamak istemesi ve bu maksatla bütün hanımlarına ayrı ayrı haber göndermesi, onun ne kadar cömert ve fedakâr bir insan olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan, Allah Resûlü’nün bütün hanımlarının evlerinde karın doyuracak kadar birkaç Lokmânın dahî bulunmaması ne kadar ibretlidir. Kapıya gelen ihtiyaç sahibini boş çevirmeyen, bir tanecik hurmayla bile olsa yoksulun gönlünü alan muhterem annelerimiz, belki de o günkü rızıklarını bir başka fakire vermişlerdi.

Âyet-i kerîmenin diğer sebeb-i nüzûlü ise şöyledir:

“Resûlullah Efendimiz’in sahabîlerinden birine bir koyun başı hediye edilmişti. O da; «Kardeşim falan ve ailesi buna bizden daha fazla muhtaçtır» dedi ve hediyeyi o kardeşine gönderdi. O da bir başkasına… Derken hediye bu suretle tam yedi ev dolaştı ve nihâyet yine ilk sahâbîye dönüp geldi. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. (Hâkim, II, 526)

Câbir (r.a.), Ensâr’ın muhâcir kardeşlerine olan cömertlik ve îsârlarını şöyle anlatır:

“Ensâr, hurmalarını devşirdiklerinde bunları ikiye ayırır, bir tarafa çok, diğer tarafa da az hurma koyarlardı. Daha sonra, az olan tarafa hurma dallarını koyarak o tarafı çok gösterir, Muhâcirler’e:

«–Hangisini tercih ederseniz alın» derlerdi.

Onlar da çok görünen yığın Ensâr kardeşlerimizin olsun diye, az görünen yığını alırlar ve böylece hurmanın çoğu muhâcirlere gelirdi. Ensâr da bu yolla az olan kısmın kendilerine kalmasını sağlamış olurlardı...” (Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, X, 40)

Ashâb-ı kirâmın hayatında böyle nice îsâr örnekleri vardır. Nitekim Cenâb-ı Hak onları; “Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire seve seve yedirirler. Derler ki: «Biz sizi Allah rızâsı için doyuruyoruz. Yoksa sizden ne bir karşılık bekliyoruz, ne de bir teşekkür. Çünkü biz o asık suratlı, çatık kaşlı, korkunç ve dehşetli günde Rabbimizin azabından korkarız.» Allah da onları o günün felâketinden korur; yüzlerine parlaklık ve gönüllerine sevinç verir (İnsân 76/8-11) şeklinde medhetmiş ve müjdelemiştir.

Onlar, bu dereceye varan îsârlarını hiç şüphesiz Âlemlerin Efendisi’nden öğrenmişlerdi. Onun îsâr ve diğergamlığına erişmek mümkün değildir. Şeref dolu hayâtında bunun pek çok misâli mevcuttur. Sehl b. Sa‘d (r.a.) şöyle anlatır:

“Bir kadın dokuduğu hırkayı Resûlullah (s.a.s.)’e getirip verdi ve:

«– Bunu giyesin diye kendi ellerimle dokudum» dedi. Böyle bir elbiseye ihtiyâcı olan Allah Resûlü, onu aldı ve giyinip yanımıza geldi. Bunu gören bir kimse Efendimiz’e:

«– Ne kadar da güzelmiş! Bunu ver de ben giyeyim» dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.s.):

«– Peki!» buyurdu. Orada biraz oturduktan sonra evine döndü. Kumaşı katlayıp adama gönderdi. Ashâb-ı kirâm o sahâbîye:

«– Hiç de iyi yapmadın. Peygamberimizin ihtiyâcı olduğu için onu giymişti. Üstelik sen Efendimiz’in, kendisinden bir şey isteyeni geri çevirmediğini bile bile istedin» dediler. O şahıs:

«– Vallahi ben onu giymek için değil, kendime kefen yapmak için istedim» dedi. Daha sonra o kumaş bu zâtın kefeni oldu.” (Buhârî, Libâs 18; Edeb 39)

Âyetin, Şunu bilin ki, kim nefsinin cimriliğinden ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, dünyada da âhirette de kurtuluşa erecek olanlar, işte bunlardır” kısmı, insanın mânevî bir terbiyeye, nefsinin tezkiye edilip kalbinin temizlenmesine ne büyük bir ihtiyaç içinde olduğunu haber verir. Cimrilik ve mal sevgisine aşırı düşkünlük üzere yaratılmış olan nefislerin bu hastalık, ehil eller tarafından ve usulüne uygun tedavi edilmelidir. Kendi haline bırakıldığı takdirde bu hastalığın iyileşme ihtimali düşüktür. Bu hastalıktan kurtulmak isteyen kişiler de, nefislerine ağır gelecek bir kısım fedakârlıklara işin başından hazır olmaları gerekir. Ensar’ın yaptığı fedakârlığın büyüklüğü son derece açıktır. Bu hususta Resûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Zulümden kaçının. Çünkü zulüm, kıyâmet gününde zâlim için zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakının. Çünkü cimrilik sizden önceki tolumları helâk etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramları helâl saymaya sevketmiştir.” (Müslim, Birr 56) (Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri)