Zekata Tabi Olan Mallar

Zekata Tabi Mallar

Zekata tabi olan mallar nelerdir? Zekat verilecek mallar ve oranları.

Zekâta tabi olan mallar şunlardır:

Zekâta tabi olan mal türleri açıkta veya gizli olma niteliklerine göre ikiye ayrılır: Açıkta olanlara “emvâl-i zâhire” gizli olanlara “emvâl-i bâtıne” denir. Bu iki terim zekâtın devlet eliyle toplanması konusuyla ilgili olarak ortaya çıkmıştır.

ZEKAT VERİLECEK MALLAR

1) Açıkta Olan Mallar:

Görünen ve tespiti mümkün olan mal türlerini kapsar. Toprak ürünleri, hayvanlar ve madenler bu çeşide girer. Bunun zıddı emvâl-i bâtıne denilen gizli mallardır. Altın, gümüş, para ve ticaret malları gibi.

Zekâtın devlet eliyle uygulanmasının delilleri şunlardır: Kur’an’da şöyle buyurulur: “Mü’minlerin mallarından zekât al ki, onunla kendilerini temizlemiş ve mallarını bereketlendirmiş olasın. Zekât verdikleri zaman da onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için bir huzur vesilesidir.” [1] Hz. Peygamber yaşadığı sürece zekât ona veya görevlendirdiği zekât memurlarına verilmiştir. İbn Sîrin (ö.110/728) şöyle demiştir: “Başlangıçta zekâtlar Hz. Peygamber’e veya onun görevlendirdiği memurlara verilirdi. Ondan sonra halife olan Hz. Ebû Bekir’e veya tayin ettiği memurlara; Hz. Ömer döneminde de yine kendisine veya zekât memurlarına veriliyordu. Hz. Osman döneminde aynı şekilde devam etmişse de onun şehid edilmesi üzerine müslümanlar görüş ayrılığına düşerek, bir kısmı zekâtı devlete vermekte devam ettiler, diğer bir kısmı da zekâtlarını kendileri dağıtmaya başladılar.” [2]

Enes İbn Mâlik’ten rivayet edildiğine göre, Temimoğulları kabilesinden bir adam Hz. Peygamber’e gelerek “Ey Allah’ın Elçisi! Zekâtı senin gönderdiğin memura ödediğim zaman, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı sorumluluktan kurtulur muyum?” diye sordu. Hz. Peygamber şu cevabı verdi: “Evet, zekâtı benim gönderdiğim elçiye ödediğin zaman kurtulur, borçtan beraat edersin. Ödediğin zekâtın sevabı sana, günahı da onu değiştirene aittir.” [3] Hz. Ebû Bekir halife olunca, zekâtı devlete vermek istemeyen bazı kabilelere karşı, devlet güçlerini göndererek onları itaat altına almıştır.

Hz. Osman devrinden sonra da devlet eliyle toplanmasına devam edilen emval-i zâhire, toprak altından veya toprak üstünden elde edilen ya da elde edilmesi mümkün olan bütün mallar ve hayvanlardır.

Bunlar toprak mahsulleri, hayvanlar ve madenlerden ibarettir. Zekât miktarları ise şöyledir:

1. İnsan eliyle ekilen ve yağmur suları ile sulanan toprakların ürünlerinden; 1/10 (onda bir.)

2. Dışardan sulama, gübreleme gibi harcamalar yapmak suretiyle elde edilen ürünlerde; 1/20 (yirmide bir.)

3. Yeraltı kaynakları, maden, petrol... ve definelerde 1/5 (beşte bir.)

4. Hayvanlardan; sığır cinsinde 1/30 (Otuzda bir); koyun cinsinde 1/40 (Kırkta bir); deve cinsinde, her beş deve için bir koyun; atlarda, her at için bir dinar (4 gr. altın para).

Bunların dışında kalan altın, gümüş, nakit para, mücevherât ve ticaret malları emval-i bâtına (gizli mallar) çeşidine girer. Bunların zekâtı, Hz. Osman devrinden itibaren sahipleri eliyle verilmeye başlanmıştır. Ancak bu çeşit malı olanların, zekâtlarını vermedikleri sâbit olursa, İslâm ülkesinde kamunun müdahale hakkı saklı tutulmuştur.[4]

2) Gizli Sayılan Mallar:

Gizli olan veya zekât memurlarından gizlenmesi mümkün ve kolay olan mallar bu gruba girer. Bunların tam olarak tespiti zordur. Ancak sahiplerinin beyanı, herhangi bir yerde emanet edilmiş olmalarıyla tespitleri mümkün olabilir. Altın, gümüş, nakit paralar, mücevherât ve ticaret malları bu çeşide girer. Evinde altın süs eşyası bulunduran bir kadın bunların varlığını zekât memuruna bildirmezse, araştırma yaparak bunları tespit etmek güçleşir. Bu yüzden gizli malların zekâtı, sahiplerinin vermesi için devlet maliyesinin kontrolü dışında bırakılmıştır.

Hz. Osman devrine kadar ister gizli olsun, ister açık bütün malların zekâtı devlet tarafından alınmaktaydı. Hz. Osman’ın hilafeti zamanında devlet gelirleri arttı. Ticaret malları ile nakit paranın tespit ve kontrolü zorlaşmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Osman, gizli malların zekâtını sahibinin isteğine bıraktı. Bu mallara sahip olan kimseler, devlet başkanlarının vekili kabul edilerek zekâtlarını muhtaçlara bizzat vermekle yükümlü tutuldular. Said İbn Yezid şöyle demiştir: Hz. Osman’ın minbere çıkarak şöyle dediğini duydum: “Bu ay zekât verme ayıdır. Kimin üzerinde zekât borcu varsa, borcunu ödesin.” Hz. Osman döneminde başlayan bu uygulama, sonraki yüzyıllarda da bu şekilde devam etmiştir.[5] Ancak İslâm devleti uygun gördüğü takdirde gizli malların zekâtını da toplayabilir. Bir İslâm ülkesinde bunların toplanıp, açık mallarla birlikte tek elden yani devlet eliyle dağıtılması daha uygundur.

Dipnotlar:

[1] Tevbe, 9/103-104. [2] Ebû Ubeyd, Kitâbü’l-Emvâl, s. 751. [3] Mâlik, Müdevvene, II, 88. [4] Serahsi, Mebsût, III, 18; Kâsânî, age, II, 7, 69. [5] Kâsânî, age, II, 7; Seyyid Sabık, Fıkhu’s-Sünne, I, 204.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları