Vahdet-i Vücûdun Kur’an ve Sünnetten Delîlleri Var mıdır?

Tasavvuf

Vahdet-i vücûdun Kur’an ve sünnetten delîlleri var mıdır? Varsa hangileridir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Sûfîler, bâzı Kur’an âyetlerini vahdet-i vücûda delîl sayarlar. Bu âyetlerden bâzıları şunlardır:

a- “Ölüm sırasında canları alan Allah’tır.”[1] Bu âyette ölüm ânında rûhu kabzeden ölüm meleği yok sayılarak rûhun kabzedilmesi işi, doğrudan Allah’a isnâd edilmiştir. Cem’ ve tevhîd açısından bakıldığında doğrusu da budur. Gerçek fâil sâdece Allah’tır. Ama hemen sonra zikredeceğimiz âyette ise Allah Teâlâ ölüm meleğini de fark hâlinde varsayarak canlarınızı alan odur buyurmaktadır:

b- “De ki, sizin canlarınızı alan, bu iş için size görevlendirilen ölüm meleğidir.”[2]

c- “Kullarından tevbeyi kabûl eden ve sadakaları alan O’dur.”[3] Tevbeyi O’ndan başkası kabûl edemez. Ama sadakaları Allah’ın alması ancak kulun fiilini kendine izâfe sûretiyle olur ki bu da O’ndan başka hakîkî fâil olmadığının ifâdesidir.

d- “Ektiğiniz şeyi siz mi yetiştiriyorsunuz; yoksa Biz mi?”[4] Ekip dikmek ve yetiştirmek insanların işidir. Ama Allah ekmek ve dikmek dâhil her türlü yetiştirmeyi kendine izâfe edince kullarına hem bir edeb dersi vermekte, hem de yegâne hakîkî varlığın kendisi olduğunu ifâde buyurmaktadır.

e- “Bana haber verin; içtiğiniz suyu buluttan siz mi indiriyorsunuz, yoksa onu indiren Biz miyiz?”[5] Bu âyette de durum bir önceki ile aynıdır.

f- “Bunlar Allah’ın âyetleridir. Onları sana doğruca okuyan Biziz.”[6] Aslında Allah’ın âyetlerini okuyan bizzat kendisi değil, görevli melek Cebrâil’dir. Ama Allah Teâlâ hem bu âyette, hem de ardından gelen iki âyette Cebrâil’in fiilini kendine izâfe etmiştir.

g- “Biz sana Kur’an’ı okuduğumuz zaman sen ona tâbi ol!”[7]

h- “Rahmân, Kur’an’ı öğretendir.”[8]

i- “Öldürdüğünüz zaman siz öldürmediniz; Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı.”[9] Bedir savaşında müşrikleri öldüren Müslümanların ve onlara kum zerrecikleri atan Rasûlüllah’ın fiilleri bu âyette Allah’a izâfe edilmektedir. Burada da varlığın ve fâilin birliğine işâret vardır.

j- “Sana bey’at edenler aslında Allah’a bey’at etmişlerdir. Allah’ın eli onların elinin üstündedir.”[10] Hudeybiye’de Allah Rasûlü’ne bey’at edenleri Allah kendine bey’at etmiş saymış, Rasûlü’nün elini de kendine izâfe etmiştir.

k- “O’nun vechi (zâtı ve vücûdu) müstesnâ, her şey helâk olucudur.”[11]

l- “Yüzünüzü nereye çevirirseniz Allah’ın yüzü oradadır.”[12]

m- “Biz insana şah damarından daha yakınız.”[13]

n- “Her şey fânîdir. Sâdece O’nun vechi (zâtı ve vücûdu) bâkîdir.”[14]

o- “O her gün bir iştedir.”[15]

p- “Evvel O’dur, âhir O’dur, zâhir O’dur ve bâtın O’dur.”[16]

Bu âyetlerden bâzıları doğrudan Allah’ın zât ve fiillerinin her şeyi ihâta ettiğini belirtmekte, diğer bâzıları ise kulların fiillerini Allah’a izâfe etmektedir. Mutasavvıflara göre bunun sebebi, bütün varlıkların Hakk’ın vücûduyla kâim ve O’ndan zâhir olmasıdır. Gerçekten de bu fiillerin kudret-i ilâhiyye ile meydana geldiğinde şüphe yoktur. Çünkü fâil-i mutlak O’dur.

Âyet-i kerîmelerde olduğu gibi hadîs-i şerîflerde de Cenâb-ı Hakk’ın kullara âid fiilleri kendi zâtına izâfe etmesi, mutasavvıfların ilgisini çekmiş ve bu tür hadîsleri vahdet-i vücûda delîl saymışlardır. Nitekim “Sadaka fakîrin eline düşmeden Allah’ın eline düşer[17] hadîsi bunlardan biridir. Yine şu hadîs de aynı anlamadır. Kıyâmet gününde Allah Teâlâ kuluna: “İnsanoğlu, hastalandım Beni ziyâret etmedin, susadım Bana su vermedin” diye sorar. İnsanoğlu: “Sen mi hastalandın ya Rabbî?” der. Allah: “Evet, filan yerde filan kulum hastalandı, onu ziyâret etmedin, derdine devâ olmadın, hizmetine bakmadın. Onu ziyâret etmiş olsaydın, Beni ziyâret etmiş olurdun.[18] Bu ve benzeri hadîslerde fâil-i hakîki ve kâim bi-nefsih olanın yalnızca O olduğu anlatılmaktadır.

Dipnotlar:

[1]. ez-Zümer, 39/42.

[2]. es-Secde, 32/11.

[3]. et-Tevbe, 9/104.

[4]. el-Vâkıa, 56/63.

[5]. el-Vâkıa, 56/68.

[6]. el-Bakara, 2/252.

[7]. el-Kıyâme, 75/18.

[8]. er-Rahmân, 55/1.

[9]. el-Enfâl, 8/17.

[10]. el-Feth, 48/10.

[11]. el-Kasas, 28/88.

[12]. el-Bakara, 2/115.

[13]. Kâf, 50/16.

[14]. er-Rahmân, 55/63.

[15]. er-Rahmân, 55/29.

[16]. el-Hadîd, 57/3.

[17]. Bkz. İ. Fennî Ertuğrul, Vahdet-i Vücûd ve Muhyiddin Arabî, İstanbul 1928, s. 49-51.

[18]. Müslim, Birr, 43; Müsned, II, 404.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları