Tasavvufta Tarîkat ve Cemâat Aynı Şeyler midir? Aralarında Fark Var mıdır?

Tasavvuf

Tasavvufta tarîkat ve cemâat aynı şeyler midir? Aralarında fark var mıdır?

Tarîkat tasavvufî bir eğitim yoludur. Cemâat ise sosyolojik bir vâkıadır. Cemâat kavramının câmi cemâati anlamına İslâmî mânâsı olduğu gibi, Rum ve Ermeni cemâatleri kavramında olduğu gibi diğer din mensûblarının oluşturdukları topluluk anlamı da vardır. Sosyolojik olarak ise cemâat belli inançları ve tercihleriyle sosyal bir yapı oluşturan grupların adıdır.

Bugün toplumumuzda dînî tercihler ve hassâsiyetlerle bir araya gelen, kılık kıyâfetlerinden davranışlarına kadar birliktelik arzeden birtakım sosyal gruplar vardır. Dînî kimlikleri îtibâriyle bunları bir tarîkat saymak mümkün değildir. Çünkü tarîkatin özgün özelliği olan şeyh ve mürşidin etrafında şekillenme yapısı ile birebir eğitim verme özelliği bu gruplarda yoktur. Bu gruplar tarîkat olarak değerlendirilemez. Bunlara ancak cemâat denilebilir. Risâle-i Nûr talebeleri ilk hatıra gelen dînî cemâat örneğidir.

Çağımızda iletişim araçlarının yaygınlaşması ve tasavvufî eğitimin tekke merkezli olarak verilmesinin mümkün olmayışı tarîkatları da cemâatleşme sürecine doğru itmiştir. Bugün pek çok tasavvufî yapıya sâhip grup, tarîkat özelliğinden çıkıp cemâat özelliği kazanmıştır. Cemâatlerde cemâat üyelerini birbirine bağlayan ortak hizmet üniteleri önemli bir unsurdur.

Tarîkat yapısında ortak hizmet üniteleri yoktur. Mürşid mürîdleri ile birebir ilgilenir. Nitekim Osmanlı’nın son döneminde İstanbul’da bulunan 350 kadar tekke, o dönem için toplam 350.000 olan Müslüman nüfûsa bölündüğünde tekke başına 1.000 insan düşer. Çocuk ve kadınları da belli oranda bunun dışında tutarsanız sayı daha da azalır. Herkesin bir tekke mensûbu olamayacağı gerçeğini düşünürsek ortalama bir şeyhin 300-400 kişiyle ilgilendiği görülür ki bu da tarîkattaki eğitim için ideal bir sayıdır. Çünkü bir insanın bundan fazla kişiyle ilgilenmesi ve bunları irşâd edebilmesi mümkün değildir. Bu yüzden günümüzde tasavvufî tarîkatlar sosyal bir vâkıa olarak cemâatleşme sürecine girmişlerdir. Bununla birlikte tasavvufî eğitimin temel esâslarının korunmasına özen gösterdikleri de görülmektedir.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları