Sünnet-i Seniyye Ne Demek?

NE NEDİR?

Sünnet-i seniyye ne demek? Sünnet-i seniyye ne anlama gelir? Sünnet-i seniyye ifadesinin geçtiği örnek cümleler...

Sünnet-i seniyye: Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sözleri, fiilleri ve tasvib ettikleri anlamına gelir.

Sünnet, Hz. Peygamber'in söz, fiil ve onayının genel adı olup fıkıh usulünde Kur'an'la birlikte İslâm'ın aslî iki kaynağını ve delilini teşkil eder.

Sözlükte “izlenen yol, yöntem, örnek alınan uygulama, örf ve gelenek” mânalarındaki sünnet kelimesinin terim anlamı fıkıh, fıkıh usulü, hadis ve kelâm ilimlerinde farklılıklar göstermekle birlikte bunların hepsi Resûl-i Ekrem’le ilişkili olma veya onun yolunu izleme noktasında birleşir.

Seniyye, sözlük anlamı itibari ile "yüksek, çok mühim ve kıymetli, âli olan" anlamlarına gelir.

SÜNNETİ SENİYYE İFADESİNİN GEÇTİĞİ ÖRNEK CÜMLELER

“Herhangi birinize ölüm gelip de: «Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirsen de sadaka versem ve sâlihlerden olsam» demesinden evvel, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infâk edin! Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi asla tehir etmez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Münâfikûn, 10-11)

Hâsılı Cenâb-ı Hak, bir mü’minin ilâhî azameti, şu büyük nizâmın esrar ve hikmetlerini gerçek mâhiyetiyle kavramasını ister. Bunun neticesinde, sahip olduğu hiçbir fânî nîmete güvenmeyip takvâ üzere yaşamasını ve cennete lâyık güzel bir kul olmasını arzu eder.

İşte biz de bu nâçizâne eserimizde, Peygamber Efendimiz’in başta gelen sünnet-i seniyyelerinden biri olan “tefekkür ve tahassüs”ün ehemmiyeti, faydaları ve nasıl gerçekleştirilmesi lâzım geldiği husûsu üzerinde durmaya çalışacağız.

*****

Allah Rasûlü (s.a.v) ümmetine böylesine düşkün ve merhametli idi. Bu hadîs-i şerîfi iyice tefekkür ederek, bizim O’na ne kadar muhabbet beslediğimizi ve bu muhabbetimizin delîli olarak Sünnet-i Seniyye’yi ne kadar yaşayabildiğimizi muhâsebe etmeliyiz.

*****

İnsan; tefekkür, tahassüs, tahayyül ve tasavvur gücünü hayra yöneltmezse, şeytan onun düşüncesini şerre yöneltir. Dolayısıyla o insan, Rahmânî bir tefekkür nîmetine sahip olamaz. Cenâb-ı Hakk’ın nîmet olarak lûtfettiği aklî ve kalbî kâbiliyetlerden istifâde edeceği yerde zarar eder.

O hâlde bir mü’minin, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’nin gösterdiği istikâmette; aklını-fikrini dâimâ hakka ve hayra yorması îcâb eder.

*****

Muhabbetin şartı ve ilk meyvesi, sevileni unutmamak; ona sözde, fiilde, hâlde ve fikirde muvâfakat etmektir. Peygamber Efendimiz’in  muhabbetiyle dolu bir kalbe sâhip olabilmek için; evveliyetle O’nun sünnet-i seniyyesini bütün tafsîlâtıyla öğrenip bunları büyük bir tâzîm ve duygu derinliği içinde hâl ve davranışlara aksettirmek îcâb eder.

*****

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri de her hâlini Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyeʼsiyle mîzân ederdi. Efendimiz (s.a.v) onun için tam bir fiilî kıstas idi. Onun mühim nasihatlerinden biri de şöyledir:

“Kim Kur’ân-ı Kerîm kıraatini ve zühd hayatını terk eder, cemaate devam etmez, cenâzelere katılmaz, hastaları ziyaret etmez de sûfî olduğunu iddiâ ederse, o ancak bid’atçidir.” (Beyhakî, Şuab, III, 305; İbnü’l-Cevzî, Telbîsü iblîs, s. 151.)

*****

Bir mü’minin, gerek gönül dünyâsında gerekse beşerî münâsebetlerde kıymet hükümlerini oluşturan iki temel kaynak Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’dir. Bu kaynaklarda insanın değer ve îtibârının ancak “takvâ”sı ölçüsünde olduğu belirtilmiştir.

*****

Hiçbir insan, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’ye tâbî olmadan, Rasûlullâh’ın örnek hayatıyla istikâmetlenmeden Allâh’ın sevip râzı olduğu kâmil bir mü’min olamaz.

Muhabbetin derecesi, eserinde kendini gösterir. Peygamber Efendimiz’e olan muhabbetimiz, O’nun Sünnet-i Seniyye’sinin rûhâniyeti içinde yaşayabildiğimiz nisbettedir.

Gönüller muhabbet-i Rasûlullâh’ta hangi mertebeye vasıl olursa, dünyâda nâil olunacak huzur ve saâdet, âhirette ulaşılacak makam, o nisbette yüce olur.

*****

Ne mutlu, bu yüce ahlâk-ı hamîdeden nasîb alabilen bahtiyarlara…

Allâh’ım! Bizlerin ahlâkını Rasûlünün yüce ahlâkıyla güzelleştir. O’nun sonsuz güzelliklerle dolu davranışlarını, sünnet-i seniyyesini yaşamayı bütün ehl-i îmâna müyesser kıl! Âmîn!..

*****

Allâh’ın lütfu sâyesinde ulaştığı bu kalbî kıvam ve kemâlle, bütün beşeriyete hidâyeti ulaştırabilme iştiyâkı içinde din-i mübîni tebliğe devâm etmiş, kendisine tevdî edilen bu ilahî emaneti îfâ şuûru, O’nu zirvelerin zirvesi haline getirmiştir. Vazifesini yerine getirmesine mânî olacak bütün dünyevî teklifleri tereddütsüz reddetmiş ve Hakk’a kulluğu her şeyin üzerinde kabul etmiştir.

Esasen, ilk olarak Âlemlerin Rabbine hamd ile başlayan, neticede de kalbi kötü duygu, düşünce ve vesveselerden arındırıp, bütün mahlûkâtın yegâne Rabbine kayıtsız şartsız sığınmayı emrederek son bulan Kur’ân-ı Kerîm, kıyâmete kadar insanlığa hidâyet rehberi olmuştur. İnsanlığın fiiliyâttaki rehberi ise Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- ve O’nun bir hayat boyu ta’lim ettiği sünnet-i seniyyesidir.