Sultan Cem Hadisesi

Osmanlı Tarihi

Sultan Cem, ağabeyi Sultan 2. Beyazıt’a karşı giriştiği taht mücadelesi ve Avrupa’daki sürgün dönemiyle bilinir. Peki Cem Sultan hadisesinin aslı nedir? İki kardeş arasında neler yaşandı?

Sultan 2. Beyazıt ile kardeşi Sultan Cem arasında cereyân eden şu hâdiseler de ecdâdımızdaki îman celâdeti ile İslâm’ın bahşettiği güzellik ve fazîleti açık bir şekilde aksettirmektedir:

Bâyezîd-i Velî, 1481 yılında pâdişâh olduktan sonra, saltanatının ilk 14 yılını, kardeşi Sultan Cem’in Osmanlı tahtında hak iddiâ etmesi neticesinde ortaya çıkan problemlerle uğraşarak geçirdi. Bu durum da 2. Beyazıt’ın, Hristiyanlık âlemine karşı belli ölçüde âtıl kalmasını îcâb ettirdi. Sultan Cem, Beyazıt Han’a:

“–Ülkemizi ikiye bölelim, yarısında sen hükümdar ol, yarısında ben olayım!” diye teklif etti.

Bâyezîd-i Velî ise:

“–Kardeşim, vatan ümmetin malıdır. Şâyet onu bölersek devlet gücünü kaybeder. Neticede güçsüz beylikler hâline geliriz. Bu büyük bir vebâl olur. Vücûdum ikiye bölünür, fakat ümmetin toprağı bölünmez!” diyerek bu teklifi reddetti.

Bu arada Sultan Cem, Rodos şövalyelerinin nâzik bir dille yaptıkları dâvet üzerine Rodos’a gitme gafletinde bulundu. Şövalyeler verdikleri sözleri çiğneyerek onu bir esir gibi Papalığa sattılar. Papalık, Osmanlı üzerine yapılacak bir haçlı seferinde Şehzâde Cem’i kullanmayı plânlıyordu. Fakat bunu başaramayacağını anlayan Papa İnnocent, ona hristiyan olmasını teklif etti. Bu teklif, Sultan Cem’e çok ağır geldi. Son derece mahzûn oldu. Papa’ya:

“–Değil Osmanlı saltanatını, bütün dünyâyı verseniz, yine de dînimi değiştirmem!..” dedi.

SULTAN CEM’İN DUÂSI

Haçlılar tarafından İslâm aleyhine kullanılmak istendiğini anladığı zaman Sultan Cem’in Cenâb-ı Hakk’a yaptığı şu niyaz, onun gayret-i dîniyyesini göstermeye kâfîdir:

“Yâ Rabbi! Kâfirler eğer İslâm âlemine zarar vermek için beni âlet etmek istiyorlarsa, bu kulunu daha fazla yaşatma! Rûhumu bir an önce dergâh-ı izzetine al!..”

SULTAN CEM’İN VASİYETİ

Onun bu duâsı müstecâb oldu ki, otuz altı yaşında Napoli’de vefât etti. Fânî dünyâya vedâ ettiği son demlerinde yanındakilere şu vasiyeti yaptı:

“Benim ölüm haberimi mutlak bir sûrette her tarafa duyurun! Bunu mutlakâ yapın ki, kâfirlerin benim vesîlemle Müslümanlar üzerinde oynamak istedikleri oyunlar nihâyet bulsun! Bundan sonra ağabeyim Sultan Beyazıt’a varın. Ricâ eyleyin ki, ne kadar zor olursa olsun benim cesedimi vatana aldırsın. Kâfir bir memlekette gömülmeyi istemiyorum. Şimdiye kadar ne oldu ise oldu. Sakın bu ricâmı reddetmesin! Lutfedip bütün borçlarımı ödesin. Borçlu olarak huzûr-i ilâhî’ye gitmek istemiyorum. Âilemi, çocuklarımı ve bana hizmet edenleri affetsin. Hâllerine göre memnûn etsin..”

Ağabeyi Beyazıt Han da onun bu vasiyetlerini yerine getirdi.

İşte İslâm’ın insana lutfettiği kıvam! Bu iki kardeşin karşılıklı muâmeleleri; îmâna aşk ile bağlılık, vatan muhabbeti, ümmetin selâmeti uğrunda her şeyini fedâ edebilme, müsâmaha, hatâsını anlama netîcesinde yaşanan vicdan muhâsebesi, kul hakkından sakınma, af ve merhamet gibi nice fazîletler sergilemektedir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları