Seher Vaktinin Sırrı ve Hikmetleri

İbadet Hayatımız

Seher vaktinin müstesnâ sırrı ve hikmetleri nelerdir? İlahi muhabbetin göstergesi olan seher vakti için Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri ne buyuruyor?

Yunus Emre Hazretleri buyurur:

İşit sözümü ey gâfil, tanla[1] seher vaktinde dur
Öyle buyurmuş ol kâmil, tanla seher vaktinde dur
Yatanların yatlı
[2] hâli, hiç nesneye ermez eli
Seher eser rahmet yeli, tanla seher vaktinde dur

Rabbimiz seher vakitlerine müstesnâ sırlar, hikmetler ve feyizler lûtfetmiştir. Zira gecenin ortasında tatlı uykularını bölerek ve sıcak yataklarını terk ederek Cenâb-ı Hak ile beraberliğe koşmak, O’nun rızâ ve muhabbetini celbetmesi sebebiyle, müstesnâ bir rahmet vesîlesidir. Dolayısıyla Hak dostları ve sâlih mü’minler, günün bu vaktini ihyâ etmeyi mühim bir îtiyad hâline getirmişlerdir.

SEHER VAKİTLERİNİN SIR VE HİKMETLERİ

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:

“Gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o, sizden önceki sâlih kimselerin âdeti ve Allâh’a yakınlık vesîlesidir. (Geceyi ibadetle ihyâ etmek) günahlardan alıkoyar, hatâlara kefâret olur ve bedenden dertleri giderir.” (Tirmizî, Deavât, 101/3549)

Cenâb-ı Hak, en büyük rahmet ve mağfiret kapılarını, seherlerde açıyor. Bu sebeple seherler, tevbe-istiğfar ve duâların en çok müstecâb olduğu kıymetli vakitlerdir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte de:

“Gecede bir saat vardır ki, müslüman bir kimsenin Allah’tan, dünya veya âhiretle alâkalı bir hayır talebi o saate rastlarsa, Allah dilediğini ona mutlakâ verir. Bu saat, her gecede vardır.” buyrulmuştur. (Müslim, Müsâfirîn, 166)

Amr bin Abese -radıyallâhu anh- da şöyle anlatır:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Vakitler içinde Allâh’a yakınlık bakımından, diğerlerine göre daha fazîletli olan bir vakit var mıdır?” diye sordum.

“–Evet, Rabbin kula en yakın olduğu vakit, gecenin son kısmının ortasıdır. Eğer o saatte Allâh’ı zikreden kimselerden olmaya gücün yeterse bunu yap! Çünkü namaz (o saatte) meşhûddur (melekler o esnâda hazır bulunup şâhitlik ederler).” buyurdu. (Nesâî, Mevâkîtü’s-Salât, 35)

Hâce Ali Râmitenî -rahmetullâhi aleyh- de şöyle buyurur:

“Üç kalp birleştiği zaman, mü’min kulun arzusu tahakkuk eder: Mü’minin kalbi, Kur’ân’ın kalbi Yâsîn Sûresi ve gecenin kalbi seher vakitleri.”[3]

İLAHİ MUHABBETİN GÖSTERGESİ

Seher vaktine ve gece ibadetine gösterilen rağbet, gönüllerdeki ilâhî muhabbetin de bir göstergesidir. Bunun içindir ki Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri:

“İslâm ile şereflenen bir kişi nasıl olur da geceyi tamamen uykuya verip Allah Teâlâ’nın emanetini muhafaza etmez?! Cenâb-ı Hakk’ın bize en mühim emanetlerinden biri, seherlerde kalkıp kıyâma durmaktır.” buyurmuştur.[4]

Düşünmeliyiz ki, meselâ gece saat dörtte uçağımız olsa, ona göre hazırlığımızı yapar, erkenden yatar, vaktinde uyanabilmek için alarm kurar, hattâ uyandırması için bir yakınımıza tembih eder, ne yapıp edip o saatte kalkmaya çalışırız. Şayet uykuya yenik düşerek uçağı kaçıracak olsak; buna son derece üzülür, kendimize kızarız.

Kalbî hayat için âdeta bir ganimet kıymetinde olan seher vaktini uyku ile ziyan etmek de, bir uçağımızı kaçırmaktan, çok daha büyük bir mânevî kayıp hükmündedir.

Unutmayalım ki her geçen gün, ömür takviminden bir yaprak daha düşüyor. Geceler ve gündüzler durmaksızın birbirini takip ediyor. Seherin bereketleri, geceyi gafletle tüketenlerin üzerinden, tıpkı denize, çöle ve taşlık arâziye yağan yağmurun ziyan oluşu gibi geçip gidiyor.

Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde pişmanlık manzaraları olan “keşke”ler bildiriliyor. Yani âhirette insanın, dünyada iken kaçırdığı fırsatlar sebebiyle duyacağı nedâmetler haber veriliyor. Mânevî bir hazine kıymetinde olan seherlere bîgâne davrananlar da, kıyâmet sabahına uyandıklarında, kaçırdıkları o büyük fırsat demleri için derin bir hasret duyacaklardır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in beyânına göre:

“…Süleyman -aleyhisselâm-’a annesi:

«–Yavrucuğum! Geceleyin fazla uyuma! Zira geceleyin fazla uyumak, kişiyi kıyâmet günü fakir bırakır.» demiştir.” (İbn-i Mâce, İkāmetü’s-Salâh, 174)

Bunun içindir ki Hak âşıkları nazarında, ibadetten uzak geçirilen seherler, hayatın hicran vakitleridir.

İnsan, maddî açlığını ekseriyetle gündüz vakti gideriyor. Fakat rûhun en kıymetli gıdâsı, seherlerin mânevî ziyafetinde ikram ediliyor.

Mü’min, seherlerde rûhunu güzelce doyuracak ki;

–Gündüze mânen güçlü-kuvvetli girebilsin.

–Nefsânî ihtiraslara karşı mukâvemet gösterebilsin.

–Şeytânî tuzaklara karşı uyanık olabilsin.

–Mâsiyetlerden kendini koruyabilsin.

Nasıl ki günümüzde pandemiye karşı koruyucu aşılar yapılıyorsa, bizler de seherlerin feyz ve rûhâniyetiyle kendimizi günah virüslerinden de korumaya gayret göstermeliyiz.]

Cenâb-ı Hak, şu kısacık dünya hayatının gün ve gecelerini gafletle israf etmekten cümlemizi muhâfaza buyursun. Bilhassa içinde bulunduğumuz üç aylar ikliminin feyz ve rûhâniyetinden lâyıkıyla istifâde edebilen bahtiyar kullarından olabilmeyi, biz âciz kullarına, lûtf u keremiyle ihsân eylesin.

Âmîn!..

[1] Tanla: Sabahleyin, seher vakti.

[2] Yatlı: Kötü.

[3] Muhammed Pârsâ, Muhammed Bahâeddîn Hazretleri’nin Sohbetleri, trc. Necdet Tosun, İstanbul 1998, s. 60.

[4] Hânî, Hadâik, s. 697.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2021 – Nisan, Sayı: 422