“Özgürlük” Adı Altında Nefsânî Arzularının Esiri Olanlar

İbadet Hayatımız

Tarih boyunca harp hukukunun bir neticesi olarak devam edegelen esirlik/kölelik müessesesi, günümüzde zâhiren ortadan kalktı. Fakat toplumlar “hürriyet” adı altında nefsânî arzularının esiri olan, şeytanın tasallutu ve bâtılın işgâli altında bulunan, dünyevî makam ve mevkînin müptelâsı, servet, şehvet ve şöhretin kulu-kölesi hâline gelmiş niceleriyle dolu…

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Kim ki dünyada li-vechillâh esir âzâd eder,
Âhirette ol dahî âzâd olup görmez keder…

“Kim Allah rızâsı için dünyada bir esiri âzâd ederse âhirette de kendisi âzâd olur, hüzün ve keder görmez.”

Tarih boyunca harp hukukunun bir neticesi olarak devam edegelen esirlik/kölelik müessesesi, günümüzde zâhiren ortadan kalktı. Fakat toplumlar “hürriyet” adı altında nefsânî arzularının esiri olan, şeytanın tasallutu ve bâtılın işgâli altında bulunan, dünyevî makam ve mevkînin müptelâsı, servet, şehvet ve şöhretin kulu-kölesi hâline gelmiş niceleriyle dolu…

MESUT VE BAHTİYAR KİMSELER

Îmanlı ve ahlâklı bir insan, dünyevî plânda zâhiren bir köle de olsa, uhrevî bakımdan mesut ve bahtiyar bir kimsedir. Sabırla tahammül ettiği çile ve meşakkatler de, kendisi için bir ecir vesîlesidir. Hattâ zâhiren bir köle, hakîkatte ise bir mânâ sultânı olan nice müʼminler gelip geçmiştir.

Fakat bir insan, dünyada zâhiren hür olsa da, şayet nefsinin esiri, şeytanın kulu-kölesi olmuşsa, uhrevî bakımdan elîm bir azâba mahkûm demektir.

Dünya gelip geçici, âhiret ise ebedî ve esas hayat olduğuna göre, “esaret” ve “hürriyet” mefhumlarının asıl mânâsını, buna göre anlamak îcâb eder.

Eskiden kılıç kılıca haçlı seferleri vardı. Harpler, savaş meydanlarında olup biterdi. Bugün ise çok daha sinsi bir haçlı seferi, şekil değiştirerek devam ediyor.

ESİR ALINAN RUHLAR

Günümüzde küresel güçler; hâkim medya gücünü kullanarak, yani internet, televizyon, neşriyat, modalar ve reklâmlar vasıtasıyla, insanlarımızın âdeta ruhlarını esir alıyor, duygularına katran döküyor. Nesillerimizin iç dünyasını boşaltarak kendi süflî duygularıyla ve bâtıl fikirleriyle dolduruyor. Onları âdeta uzaktan kumandalı robotlara dönüştürüyor.

Bunun için günümüzde mideler tok olsa da ruhlar aç, zihinler dolu fakat kalpler boş… Ömrünün baharındaki nice gencimiz; çirkef medyanın kulu-kölesi, küresel istilâcıların gönüllü bir esiri hâlinde…

Mevlânâ Hazretleri, bu gaflet şaşkınlığını şöyle ifade ediyor:

“Kuzunun kurttan kaçmasına şaşılmaz. Zira kurt, kuzunun düşmanı ve avcısıdır. Asıl hayret edilecek şey; kuzunun kurda sevdâlanıp gönül kaptırmasıdır…”

Bosna’nın büyük mücâhid ve mütefekkir lideri Aliya İzzetbegoviç de şöyle der:

“Savaş, harpte yenilince değil; düşmana benzeyince kaybedilir.”

CELLÂTLARINA AŞIK NESİLLER

Maalesef günümüzde, kurda sevdalı kuzular gibi, düşmanlarına hayran olan, onların hayat tarzına özenen, âdeta cellâtlarına âşık nesiller yetişiyor.

Üstelik küresel çeteler, bu vaziyeti nefsânî yaldızlarla öyle makyajlıyor ki, tıpkı bir oltanın ucundaki solucana aldanan balıklar gibi, saf zihinler de, kendilerine dayatılan hayat tarzını “hürriyet” zannediyor. Bu mânâ karmaşası içinde; kaybolan kaybolduğunun, devrilen devrildiğinin farkına varamıyor. Derin bir gaflet şaşkınlığıyla, sefâlet çarşısında saâdet aranıyor…

Dolayısıyla bugün, fert ve toplum olarak kendi içimizde öncelikle cevabını bulmamız gereken en mühim sual; “ne kadar esir, ne kadar hür” olduğumuzdur.

Mevlânâ Hazretleri “esâret” ve “hürriyet” mefhumlarının hakîkî mânâsını şöyle îzah ediyor:

“Efendi, nefsinin emîri; köle ise esîri olandır.”

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri de bu hususta şöyle buyuruyor:

“Unutma ki, eğer senin ipin dünyanın elinde olursa sen dünyanın kulusun… Eğer Azîz ve Celîl olan Allâh’ın elinde olursa Allâh’ın kulusun. Nefsinin elinde olursa nefsinin kulusun. Hevâ ve heveslerinin elinde olursa hevâ ve heveslerinin kulusun. İnsanların elinde olursa insanların kulusun…

Öyleyse dikkat et:

İpini umûmiyetle kimlere teslim ediyorsun? İpin, daha çok kimlerin elinde bulunuyor?..”[1]

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Temmuz, Sayı: 449