Namazın Kazâsı Olur mu?

Namaz İlmihali

Kazâ nedir? Farz, vacip, sünnet, nafile veya kılınmayan namazın kazâsı olur mu? Namazı özürsüz kazaya bırakmanın hükmü ve şartları nedir? Namazı kazâya bırakmak ile ilgili hadisler.

Bir namazı vaktinde kılmaya “edâ” vaktinden sonra kılmaya da “kazâ” denir. Vaktinde kılınamayan namaza “fâite” denir. Çoğulu “fevâit”tir.

NAMAZIN KAZÂSI OLUR MU?

Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazın kazâsı farz, vitir namazının kazâsı ise vâcip olur. Kazâ edilecek sünnet çeşidi azdır. Şöyle ki, bir sabah namazının farzı ile birlikte sünneti de vaktinde kılınamamışsa, o gün, güneşin doğmasından 50-55 dakika kadar sonra öğle namazı vaktinden biraz önceye kadar bu sünnet, farz ile beraber kaza edilir. Kuşluk vaktinden önce ve istivadan sonra kaza edilemez. İmam Muhammed’e göre bu sünnet yalnız olarak da vaktinde kılınamamış olsa yine kuşluk vakti ile istiva arasında kaza edilir. Delil: Ebû Hüreyre (r.a)’ten rivâyete göre, Nebî (s.a.s) ve ashabı Hayber gazvesinden dönerken, yolda konaklamış ve Bilal-i Habeşî’yi nöbetçi bırakmıştı. Ancak çok yorgun olan Bilal (r.a)’ın da uyuması üzerine sabah namazına kalkamamışlardı. Güneş yükseldikten sonra abdest almışlar, Bilal ezan okumuş, iki rekât namaz kılındıktan sonra, kamet getirmiş ve sabah namazının iki rekât farzı kılınmıştır.[1]

Diğer yandan öğle namazının ilk sünneti cemaatle farza yetişmek için terk edilecek olsa, farzdan sonra, son iki rekâttan önce kazâ edilir. Böylece bu sünnet vakti içinde iki defa geri bırakılmamış olur. Fetvaya esas olan bu görüştür. Bununla birlikte son iki rekâttan sonra da kaza edilebilir, namazın tertibinin iki defa değişmemesi için bunu uygun görenler de vardır. Cuma namazının ilk dört rekât sünneti hakkında da bu öne alma veya geri bırakma usûlüne göre amel edilir. Terkedilen diğer sünnetlerin kazası gerekmez. Fakat başlanıldıktan sonra her nasılsa terkedilen bir sünnet veya bozulan bir nâfile namazın kazası gerekir. Meselâ; öğle namazının son sünnetine başlamış olan kimse cenaze namazını kaçırmamak için bu sünneti bıraksa, bunu daha sonra kaza etmesi gerekir.

Bir namazı, bozacak bir iş dışında bir engel ile birlikte kılanın, bunu yeni baştan kılmasına ise “iâde” denir. Tahrîmen mekruh bir şekilde eda edilen bir namazın vakit içinde yeniden kılınması vâciptir. Vakit çıktıktan sonra kılınması ise menduptur. Diğer yandan namazda bir farzın tehiri, vâcibin terk veya tehiri şeklinde vuku bulan eksikliğin, namazın sonunda sehiv secdesi yapılarak tamamlanması da yeterlidir. Sehiv secdesi de terkedilse bu kötü bir iş olmakla birlikte namaz tamam olur. (bk. “Sehiv Secdesi” konusu.)

NAMAZI KAZÂYA BIRAKMANIN HÜKMÜ

Bir özür olmaksızın namazın kazâya bırakılmaması gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Güvene kavuştuğunuz zaman namazı kılın. Çünkü namaz mü’minlere vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.” [2] Namazı özürsüz kazaya bırakmanın günahı, o namazı kaza etmekle kalkmaz, ayrıca tevbe etmesi gerekir.

Kur’ân’da namaz kılmayanlarla ilgili azaptan şöyle söz edilir: “Sağın adamları cennetlerde (günahkârlara) sorarlar. Sizi sekar cehennemine sokan nedir? Onlar cevar verirler: Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmazdık.”[3]

Namazı kılmayıp, sonra kazâ ve tevbeyle bunu telâfi edenler hakkında da şöyle buyurulur: “Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki namazı terk ettiler, tutkularına uydular. Ama onlar yaptıkları bu azgınlığın cezasını görecekler. Ancak tevbe edip, iman eden ve salih amel işleyenler cennete girecek ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.”[4]

Tevbe ve salih amel kapsamına farzların dışında kılınan nâfile namazlarında girdiğini düşündüren hadisler vardır. Ebû Hureyre’den gelen bir hadiste şöyle buyurulur: “Kıyamet günü kul ilk olarak namazdan hesaba çekilir. Eğer eksiği yoksa kurtuluşa erer. Aksi halde husrana uğrar.

Farzlardan eksiği varsa Allah Teâlâ: Bakın bakalım bu kulumun mecbur olmadığı halde kıldığı tatavvu’ (nâfile) namazı var mı? der. Eksikler bunlarla tamamlanır. Sonra (oruç ve zekât gibi) diğer amelleri de aynı şekilde tamamlatılır.”[5]

Bu konuda Talha b. Ubeydillah’tan gelen şu hadis de dikkat çekicidir; “Bir gün Rasûlullah (s.a.s)’in yanına saçları dağınık bir a’rabî geldi ve bazı sorular sordu: Dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bana Allah’ın farz kıldığı namazı haber ver! Allah’ın Rasûlü:

Beş vakit farz namazlar, ancak nâfile (tetavvu’) olarak kılacağın müstesna” buyurdu.

O kişi, oruçtan farz olanı sordu. Hz. Peygamber, “Bir ay Ramazan orucu” dedi. Zekâtı sordu. Hz. Peygamber, onun hakkında bilgi verdi. Sonunda o kişi dedi ki: “Sana ikramda bulunan Allah’a yemin olsun ki: “Tetavvu’ (nâfile) dediklerini yerine getiremem, ama Allah’ın bana farz kıldıklarını eksik bırakmam”. Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü şöyle buyurdu:

“Eğer doğru söylediyse kurtuluşa erer veya Cennet’e girer.”[6]763/d

Meşrû bir özür sebebiyle namazın kazaya bırakılmasında bir sakınca bulunmaz. Düşman korkusu, bir doktorun ameliyat operasyonunun uzaması, ebenin doğum yapacak kadının başından ayrılamaması bu özürler arasında sayılabilir. Nitekim, Hz. Peygamber, Hendek savaşında namazlarını tehir etmiştir. Abdullah İbn Mes’ûd (r.a) durumu şöyle anlatır: “Müşrikler, Hendek savaşında Rasûlullah (s.a.s)’ı dört vakit namaz kılmaktan alıkoydular. Nihâyet, gecenin Allah’ın bildiği kadar bir bölümü geçtikten sonra Bilâl (r.a)’e ezan okumasını emretti. Bilâl ezan okudu ve kâmet getirdi. Hz. Peygamber öğle namazını kıldırdı, sonra Bilâl kâmet getirdi, Hz. Peygamber ikindiyi kıldırdı, sonra kâmet getirdi, Rasûlullah (s.a.s) akşam namazını kıldırdı. Sonra Bilâl kâmet getirdi. Peygamber (s.a.s) yatsı namazını kıldırdı.” [7]

Namazı bilerek ve tembelliği yüzünden vaktinde kılmayan kimse günahkâr olur ve bu namazı kaza etmesi vâciptir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sizden biri uyku sebebiyle veya unutma yüzünden bir farz namazı kılmazsa, hatırladığı zaman onu hemen kılsın. Çünkü Allah Teâlâ; Beni zikretmek için namaz kıl,[8] buyurmuştur.” [9] Buhârî’nin Enes İbn Mâlik’ten yaptığı rivâyet şöyledir: “Bir kimse bir namazı unutursa, hatırladığı zaman onu hemen kılsın. Namazın bundan başka kefâreti yoktur.” [10]

NAMAZ HANGİ DURUMLARDA KAZÂYA BIRAKILABİLİR?

Hadis-i şeriflerde genel olarak namazı kazaya bırakma sebebi olarak iki özür sayılmıştır. Uyku ve unutma. Bazı bilginler bu özürlerin sınırlayıcı olduğunu düşünerek, bile bile ve tembellik yüzünden namaz kılmama halinde namazı kaza etmenin gerekmediği kanaatine varmıştır. Böyle kimsenin tevbe ve istiğfar etmesinin gerektiğini öne sürmüşlerdir. Zahirî’lerden İbn Hazm (ö. 456/1063) bu görüştedir. Dayandığı delil; vakit şartı ortadan kalkınca, şart kılınan da kalkar, ilkesidir.[11]

Ancak Hanefîlerin de içinde bulunduğu büyük çoğunluğu oluşturan fakihlere göre; uyku veya unutma gibi insanın iradesini elinden alan bir özür nedeniyle bile namazı kaza etmek gerekince, bilerek kılmama hâlinde öncelikle kaza gerekir.[12] Ayrıca şu hadisin genel anlamına dayanılmıştır: “Allah’ın borcu yerine getirilmeye daha lâyıktır.” [13] Bilerek namazı terk eden kişiye, bu namazı kılmak vâcip ve bir borç olmuştur, borç ise ödenmedikçe düşmez.[14]

Uyku veya unutma gibi bir özür sebebiyle namazı geçen kimse günahkâr olmaz. Çünkü Ebû Katade (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Peygamber, uyku sebebiyle namazı kılamadıklarından şikâyet edenlere şöyle buyurmuştur: Uyku ihmal sebebi değildir. İhmal ancak uyanıklık halinde olandır. Sizden biri namazını unutur veya uyku yüzünden kılamazsa, hatırladığı zaman onu kılsın.” [15]

Ancak namazı kaçırmamak için vaktinde uyanmak üzere tedbir almak ve unutkanlıklara karşı da tedbirli bulunmak mü’minin şiarı olmalıdır.

Dipnotlar:

[1] Ebû Dâvud, Salât, 11, H.No: 435, 443; Nesâî, Mevâkît, 54, 55; A. İbn Hanbel, IV, 444; Tehânevî, İ’lâü’s-Sünen, II, 126. [2] Nisa, 4/103. [3] Müddessir, 74/40,44. [4] Meryem, 19/59-60. [5] Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvud, Salât, 145; Nesâî, Salât, 9; İbn Mâce, İkâme, 202. [6] Buhârî, Savm, 1 Hıyel, 3; Nesâî, Sıyâm, 1; Dârimî, Salât, 208. [7] Tirmîzî, Mevâkît, 18; A. İbn Hanbel, I, 375; Tirmîzî, bu hadisin isnadında bir beis yoktur demiştir. bk. Zeylâî, Nasbu’r-Raye, II, 164-166. [8] bk. Tâhâ, 20/14. Bu âyetteki hitap; Hz. Musa’ya olup, Sinâ dağında geçen konuşmalar arasında yer alır.  [9] Müslim, Mesâcid, 316; Mâlik, Muvatta’, Vukût, 26; A. İbn Hanbel, III, 184, 216; bk. Tirmîzî, Salât, 16; Nesâî, Mevâkît, 53; İbn Mâce, Salât, 10. [10] Buhârî, Mevâkît, 37; Müslim, Mesâcid, 314; Ebû Dâvud, Salât, 11; A. İbn Hanbel III, 219. [11] Tehânevî, İ’lâü’s-Sünen, VII, 143. [12] bk. Meydânî, age, I, 88; Şirbînî, Muğni’l-Muhtac, I, 127; Şirâzî, age, I, 5; İbn Kudâme, Muğnî, II, 108; İbn Rüşd, age, I, 175; Zühaylî, age, II, 130. [13] Buhârî, Savm, 42; Müslim, Sıyâm, 154, 155. [14] Şevkânî, Neyl, I, 326; Tehânevî, age, VII, 143. [15] Müslim, Mesâcid, 311; Ebû Dâvud, Salât, 11; Tirmîzî, Mevâkît, 16; Nesâî, Mevâkît, 53.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları