Namazda Huşuya Ermek İçin Dikkat Edilecek Hususlar

Tasavvuf

Namazda huşıuya ermek için dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir? Kalp konusuyla ilgilenen alim ve arifler neyi işaret ediyor? Kuran bu hususta hangi tavsiyede bulunuyor? Gazzâlî Hazretleri kalbin huzuru için hangi tavsiyelerde bulunuyor?

Namazda huşûa ermek ve namaz dışında kalbi huşû ile meşgûl edebilmek çok kolay değildir. Nitekim kalb konusuyla ilgilenen ârifler ve âlimler eserlerinde buna işâret ederler. Aslında Kur’an-ı Kerîm: “Okunduğunda ona kulak verme, dinleme, gönülden ve korkarak hafif bir sesle sabah akşam Allah’ı anma sâyesinde insanların merhamete uğrayarak gâfillerden olma ibtilâsından kurtulabileceğini[1] haber vermektedir. Allah’ı anmaktan uzak kalmak ve gaflet, Kur’an’ın özellikle sakınmayı tavsiye ettiği husûslardır. Çünkü insan kalbi unutkanlığa ve gaflete yatkındır.

Gazzâlî kalb huzûruna ermek için namazda okuduğunu düşünmeyi, okuduğunun mânâsındaki incelik ve derinlikleri anlamaya çalışmayı, anladığı mânâya tâzim göstermeyi, tâzim duygusunun ardından korku ve ümidle Hakk’a ilticâ etmeyi tavsiye ederek insanın huşûa ermesi için kalbî ve zihnî bir yoğunluk içinde bulunmasının gereğini belirtir.

Gazzâlî bu konuda çok değişik örnekler vererek şunları söyler: “O’nun azamet ve celâlinin künhünü idrâkten âcizsen, huzûr-i ilâhîde olduğunu düşünerek hiç olmazsa sultanların huzûrunda durduğun gibi durmalısın. Hattâ kıyâmda olduğun sırada iyi tanınmak istediğin sâlih kimseler tarafından kontrol edildiğini düşünmelisin. Böyle bir durumda insan, “huşûsuz namaz kılıyor” denmesin diye vücûdunun bütün organlarında huşû alâmetleri ızhâr etmeye çalışır. Böyle bir duygu hissettiğin zaman ise: “Sen ne cüretle Allah’ı bildiğini ve sevdiğini iddiâ ediyorsun? Kendin gibi âciz bir kula saygı gösterip ondan korkuyorsun da Allah’tan korkmuyorsun? Hâlbuki korkulmaya lâyık olan ancak O’dur” diye düşünerek nefsini muâheze etmelisin![2]

Râgıb Isfahânî’nin el-Müfredât’ı huşûa tazarru mânâsı verirken huşûun daha çok organlarda; tazarruun ise kalbde bulunduğuna dikkat çeker.[3] Nitekim hadîste “kalbde bulunan tazarruun organlara huşû olarak yansıyacağı” belirtilmiştir.[4]

Kur’an’daki: “Namaz huşû sâhipleri dışındakilere ağır bir yüktür[5] âyeti namazın huşû sâyesinde yük olmaktan çıkacağını ve âdetâ mânevî hazza dönüşeceğini haber verir. Şu âyette ise zikir, huşû ve kalb ilişkisine işâret edilmektedir: “İnananların gönüllerinin Allah’ın zikrine ve O’ndan inen gerçeğe huşû ile bağlanmalarının zamanı gelmedi mi?[6]

Huşû, tezâhürü organlarda da görülen bir kalb eylemidir. Bir başka ifâde ile huşû, azamet-i ilâhiyyenin kalbde hissedilmesi ve kulun kendini Rabb’ına râm etmesidir. Ancak buna erişmede herkesin durumu aynı değildir. En aşağı derecesi “sağında ve solundakinin kim yâhut ne olduğunu fark etmeyecek kadar” kulluğa yoğunlaşmak ve bunu sağlayacak yardımcı unsurlardan yararlanmaktır. En yukarı derecesi de:Secde et ve Allah’a yaklaş[7] âyetinin mânâsındaki mânevî yakınlıktır.

Dipnotlar:

[1].       el-A’râf, 7/204-205.

[2].       Bkz. İhyâ, I, 159.

[3].       Bkz. el-Müfredât, “hşa” md.

[4].       Ali el-Müttakî, VIII, 197, hadîs no: 22530.

[5].       el-Bakara, 2/45.

[6].       el-Hadîd, 57/16.

[7].       el-Alak, 96/19.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları