Mazlumların Yüzü Gülmedikçe Bizim De Yüzümüz Gülemez Hüznümüz Dinemez

ÜMMET

Tarih tekerrür ediyor. Bugün dünya, yeniden bir câhiliye devrine döndü. Dünkü câhiliyede, güçlü olan haklıydı, bugünkü modern câhiliyede de aynı durum geçerli. Hiçbir şekilde hesap sorulamayan küresel güçler, zayıfları acımasızca ezerek, dehşetli bir gaddarlık manzarası sergiliyor. Peki bu manzaralar karşısında mümince bir tutum nasıl olmalıdır?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Rasûlʼün verdiği haber,
Günden güne zuhûr eder,
Tuttu dünyayı serteser,[1]
Zulüm deyû ağlar var mı?..

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin fiten hadislerinde haber verdiği ve kıyâmetin ayak sesleri olan birçok fitne ve fesâdın zuhur ettiği âhir zamanı idrâk ediyoruz.

TARİH TEKERRÜR EDİYOR

Tarih tekerrür ediyor. Bugün dünya, yeniden bir câhiliye devrine döndü. İbn-i Haldun; “Geçmiş hâdiseler, gelecek olanlara, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.” dediği gibi, günümüz dünyasında haksızca istilâ edilerek imkânları gasp edilen memleketler ve âdeta kanları emilerek sefâlete sürüklenen milyonlarca insanın içler acısı hâli; câhiliye devrindeki vahşet manzaralarını aratmıyor. Zayıf ve güçsüz toplumlara revâ görülen ezâ ve cefâlar, geçmişteki câhiliyeye rahmet okutacak cinsten!..

Dünkü câhiliyede, güçlü olan haklıydı, bugünkü modern câhiliyede de aynı durum geçerli. Hiçbir şekilde hesap sorulamayan küresel güçler, zayıfları acımasızca ezerek, dehşetli bir gaddarlık manzarası sergiliyor.

Bugün kendilerini güyâ “hümanist” ve “medenî” görerek, insan hak ve hürriyetlerinin sözcülüğünü yapanlar; yangın yerine çevirdikleri bölgelerde, bebek, çocuk, kadın, yaşlı, hasta ayırt etmeden, sivillerin yaşadığı her yeri bombalayıp küle çevirmekten, en ufak bir vicdan azâbı duymuyorlar.

Yeryüzündeki savaşları durdurabilecek imkâna sahip olan küresel güçler, zayıf ve mazlumun yanında olmak yerine, menfaatleri gereği zâlimden yana tavır alıp ona sınırsız destek vermeye, yangını daha da körükleyerek yeni yeni savaşların zeminini hazırlamaya devam ediyorlar. Zâlim işgalcilerin hunharca saldırılarını “meşrû savunma hakkı” olarak îlân edip, mazlumların kendi vatanlarını işgalden kurtarmaya çalışmalarını ise “terör” diye kabul ettirmeye çalışarak, hakkı bâtıl, bâtılı da hak göstermek istiyor, âdeta insanlığın aklıyla alay ediyorlar.

DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE GAZZELİ MÜSLÜMANLARA SOYKIRIM UYGULANIYOR

İşte bugün; Batıʼnın şımarık çocuğu, eli kanlı siyonistler tarafından, yıllarca kendi vatanlarında abluka altına alınarak âdeta bir “açık hava hapishanesi”nde ve “sahra hastahanesi”nde yaşamaya mahkûm edilen, kasıtlı bir zulüm ve yıldırma politikasıyla memleketlerinden kovulmak istenen milyonlarca Gazzeli müslüman, her türlü imkândan mahrum bırakılarak, 7 Ekimʼden beri gece-gündüz demeden, insafsızca bombalanıyor.

Daha dün, kendilerinin zulüm ve soykırıma uğradığını söyleyerek mağduriyetten beslenen işgalci siyonistler, bugün dünyanın gözleri önünde Gazzeli müslümanlara karşı, benzeri görülmemiş bir vahşet ve katliam uyguluyor. Hak, hukuk ve ahlâk tanımadan; evleri, hastahaneleri, okulları, ibadethaneleri yerle bir ediyor. Maksadına ulaşmak için her türlü hukuksuzluğu kendine hak görüyor. Yıllarca topraklarını gasbettiği Filistinli kardeşlerimize, insanlık dışı muâmeleleri müstahak görüyor. Orantısız bir güçle terör estiriyor. Ümmet-i Muhammedʼi çıldırtmak istercesine; savaş suçu, nefret suçu, insanlık suçu olan her şeyi yapıyor; tam bir cinnet, vahşet ve canavarlık sergiliyor.

İnsan olanın kanını donduran, yediği lokmayı boğazına dizdiren, uykularını kaçıran, insanlığından utandıran bu felâket manzaraları karşısında, vicdanı olan herkes, olup biteni kahrolarak izliyor. Bîçâre mazlumların ise -maalesef- insanlığa dair umutları tükeniyor.

MÜMİNCE BİR TUTUM NASIL OLMALIDIR?

İşte böyle bir hengâmede müʼminler olarak; zayıfın, bîçârenin, kimsesizin, ezilenin acısını paylaşmak ve onların derdiyle dertlenmek, hepimizin birinci vazifesi olmalıdır. Din kardeşlerimiz mahzun iken bizler mesrur olmamalı, onlar açken karnımızı tıka-basa doyurmamalı, onlar muzdaripken sabahlara kadar rahat rahat uyumamalıyız. Mazlumların Arşʼı titreten sesli ve sessiz feryatlarına bîgâne kalmamalıyız.

Zâlim siyonistler, “dünyanın süper gücü”ne güvenerek, ufacık bir kara parçasına sıkışmış milyonlarca müslümana hayâsızca saldırmaya başladığında, Türkiyemiz, üç günlük millî yas îlân edip bayrakları yarıya indirmişti. Bu bile safını belli etmek adına mazlumlara verilen kıymetli bir destekti. Fakat din kardeşlerimiz katledilmeye devam ettiği müddetçe, ümmet-i Muhammed olarak yasımız bitemez. Bu felâket son bulup mazlumların yüzü gülmedikçe bizim de yüzümüz gülemez, hüznümüz dinemez…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Aralık, Sayı: 454