Kur’an’da Geçen Yüce Haslet

İSLAM VE İHSAN

Kur’an-ı Kerim’de geçen yüce haslet; isâr nedir, nasıl olabilir?

Şüphesiz en yüksek ahlaki faziletlerden birisi îsardır. Kur’an-ı Kerim’de geçen bu ulvî haslet; ihtiyaç halinde iken bir başkasını dünyalık bir hususta kendine tercih etmektir. Bu kâbına varılmaz erdemin kapitalist dünyada bir karşılığı yoktur. Kapitalist dünya ferdiyetçi bir hayat tarzını dikte eder ve ben tok oldukça başkası aç kalmış, umurumda değil, der. Kapitalist dünya için hayat sadece bu âlemde yaşanır ve ölümle beraber her şey son bulur. Mümin için ise ölümle beraber hayat yeni başlamaktadır. Bu sebeple bu fani dünyayı ebedi ahiret hayatını kazanmak için gözden çıkarmak lazımdır.

İSAR NEDİR?

Îsâr; dünya ve dünyalıktan kardeşin için feragat etmektir. Îsâr, nebevî bir ahlakın neticesidir. Ancak nebevî bir terbiyenin inşa ettiği Allah Teâlâ’nın yüksek veli kullarında görülür. Zira Allah ile beraber olmanın hazzını yaşayan bir kimsenin dünyaya bakışında zühd, yani gelip geçici olan şeylere tenezzül etmeme erdemi vardır. Bu yönü ile bir müslüman dünyalık adına bir hak olarak elinde bulunandan fedâkârlık yaparak, hakkından vaz geçerek, muhtaç olduğu bir hakkı veya imkânı, diğer bir mümine seve seve bırakabilir. Yani benlikten diğergâmlığa geçerek “önce ben” yerine “önce kardeşim” diyebilir. Yüce Allah sevdiği kullarında bulunan bu güzel ahlakı bir âyet-i kerîmede şöyle anlatır:

“Onlar, kendileri de muhtâc oldukları hâlde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire ikram ederler ve: «Biz size, sırf Allah rızası için ikram ediyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azabına uğramaktan) korkuyoruz.» (derler). Allah da onları, o günün fenalığından korur, yüzlerine nur, gönüllerine sürur bahşeder.” (İnsân, 8-11)

Diğer yandan ihtiyacı var iken bir başkasını önceleyip ona yardım etmenin dünyalıktan feragat etme anlamı taşıdığı muhakkaktır. Ancak işbu durum ahiret için farklı değerlendirilmelidir. Zira bir mümin dünyalıktan feragat edebilirse de ahiretinden asla feragat edemez. Binaenaleyh ahirete ilişkin konularda başkalarının öncelenmesi diye bir durum söz konusu değildir. Nitekim ayet-i kerime açıkça kendimizi öncelememizi emreder:

“Ey îmân edenler! Kendinizi ve âilenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz.” (Tahrîm: 6) Kendisini koruyamayan insanın başkasını koruması ve kurtarması söz konusu olamaz. Binaenaleyh önceliği kendimiz olarak tayin edip istikamet üzere olmaya gayret etmeliyiz. Sonra çevremizden başlayarak etrafımıza yayılmalıyız.

HAYIRDA YARIŞIN

Bu bağlamda camide ön saflarda namaz kılma önceliğini başkalarına terk etmek bir îsar olarak değerlendirilmez. Aksine ön safta namaz kılmak için belki ihtilaf halinde kura çekme usulünü benimsemek gerekir. Bu dünya hayatı ahiret sermayesi biriktirme yeridir. Ebedi yurdumuz olan ahiretten feragat etmek, fedakârlıkta bulunmak söz konusu olamaz. Rabbimiz hayırda yarışmamızı emreder:

“…Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Ancak verdikleriyle sizi sınamak için ümmetlere ayırmıştır; siz de hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır…” (Mâide: 48)

“…hayırlı işlerde birbirinizle yarışın” emri bizlerin bir yarışta olduğumuzu bildirir. Dolayısıyla bir yarışta yarışmayıp başkasına yol vermek müsabaka kuralları gereği şike olarak değerlendirilir. Aynı şekilde ahirete yönelik meselelerde ben cennete gitmeyim de başkası gitsin, diye bir keyif bağışlamak yoktur.

Buradan hareketle bazılarının “ben cehennemi bedenimle kapatayım da başkasına yer kalmasın” türünden şatahatların/hezeyanların dinen bir kıymetinin olmadığını da bilmek gerekir. Rabbimiz cehennemden korunmayı bize emretmiş ise bize düşen korunmaktır.

Netice itibarı ile dünya ve dünyalık ile alakalı mümin kardeşini kendini tercih eden bir Müslüman ahiret ile ilgili mevzularda tıpkı sahebe-i kiram hazaratının yaptığı gibi bir yarış halinde olur. Nitekim Hz. Ömer (r. anh) buyururlar ki: “Resulullah bir gün mal bağışında bulunmamızı emretti. Bu da elimde önemli miktarda servet bulunduğu bir zamana rastladı. Kendi kendime: Ebubekir şimdiye kadar beni hep geçti, ben de bugün onu geçeceğim dedim.” Hz. Ömer (r. anh) servetinin yarısını getirip Resulullah Aleyhisselâm’a verdi. Resulullah sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Yâ Ömer! Ev halkına ne bıraktın?” diye sorduğunda: “Bir bu kadarını bıraktım.” dedi. Sonra Ebubekir (r. anh) geldi, yanında bulunan servetinin hepsini verdi. Resulullah Aleyhisselâm ona da: “Yâ Ebubekir! Ev halkına ne bıraktın?” diye sorduğunda: “Onlara Allah’ı ve Resul’ünü bıraktım.” dedi. Hz. Ömer (r.anh) ağlayarak: “Yâ Ebubekir! Hayır yolunda hiçbir yarış yapmadık ki sen beni geçmiş olmayasın! Artık anladım ki hiçbir şeyde seni geçemeyeceğim.” dedi. (Tirmizî)

Rabbim! İki cihanda bütün müminleri aziz kılsın, dünya-ahiret mahcup etmesin!

Kaynak: Ahmet Hamdi Yıldırım, Altınoluk Dergisi, Sayı: 439