Komşuluk Ahlakı

Hikâyeler

Günümüzde manevi değerlerimiz zayıflarken maddiyat ve maddi kazancın kültürel bir değer olarak yüceltilmesine karşın ahlaklı bir komşunun ne kadar değerli olduğunu anlatan ibretlik bir hikâye.

Müslim bin Sa’d’ın yeğeni Abdullah şöyle anlatır:

Hacca gitmeye niyetlenmiştim. Dayım Müslim bana on bin dirhem verdi ve:

“–Medîne’ye vardığında araştır ve bunları en fakir âileye ver!” dedi.

Medîne-i Münevvere’ye vardığımda en fakir âilenin hangisi olduğunu sordum, bana bir ev gösterdiler. Varıp kapılarını çaldım. İçerden bir kadın:

“–Kim o?” dedi.

“–Ben Bağdat’tan gelen bir kişiyim. Gelirken bana on bin dirhem verildi ve Medîne’nin en fakir âilesine vermem emredildi. Buraya gelip sorduğumda sizi gösterdiler, lütfen bu paraları kabul buyurunuz.” dedim. Kadın:

“–Sana paraları veren kimse -en fakir âileye vermeni- şart koşmuş. Şu bizim hizâmızdaki âile bizden daha muhtaç durumda.” dedi.

Oradan ayrılıp diğer eve gittim. Kapılarını çaldım. Bana cevap veren kadına öncekine söylediklerimin aynısını söyledim. Kadın bana şöyle dedi:

“–Biz ve komşularımız ihtiyaç husûsunda aynı seviyedeyiz. O parayı aramızda taksim et!” (İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 206)