İslam’da Kürtajın Hükmü Nedir?

Sorularla İslam

Kürtaj ne demektir? Batılı ülkelerde kürtaj neden yaygın? İslam’da kürtajın hükmü.

Kürtaj sözlükte “kazımak” demektir. Bir tıp terimi olarak ise gebeliğin ilk üç ayında ceninin, rahim iç zarı kazınarak alınmasını ifade eder.

Çocuğun anne karnında teşekkül ettikten sonra düşürülmesi, azilden ayrı bir işlemdir. Azilde, meniyi kadından uzaklaştırma söz konusudur. Kürtajda ise teşekkül eden ve ileride insan varlığını oluşturacak olan biyolojik bir varlığı dış etkilerle anneden ayırma işlemi vardır.

BATILI ÜLKELERDE KÜRTAJ NEDEN YAYGIN?

Doğum kontrolü ve buna bağlı olarak kürtaj işleminin batı ülkelerinde yayılması, İngiliz iktisat bilgini ve Anglikan rahibi Thomas Robert Malthus’un (1766-1834) öne sürdüğü “gıda maddelerinin artan dünya nüfusunu besleyemeyeceği” endişesine dayanır. Malthus, 1803’te yayınladığı “Nüfus Artışının Toplumun Gelecekteki Gelişmesi Üstündeki Etkileri Konusunda Bir Deneme” adlı eserinde; dünya nüfusunun sürekli arttığını, buna karşılık beslenme kaynaklarının sabit kaldığını, bu yüzden bu kaynakların bir gün tükeneceğini öne sürdü. Bunun için de bir önlem olarak, doğumları teşvik etmek bir yana, aksine cinsel perhizle nüfus planlaması gerektiğini söyledi. Ona göre, nüfus artışı işsizliği, yoksulluğu ve düşük ücreti birlikte getiriyordu. “Doğumun isteyerek kontrol altına alınması” diye tanımlanan Malthus’çu doktrin Avrupa’da yayılma sürecinde, özellikle dinlerin büyük tepkisine yol açtı. Katolikler ve komünistlerce eleştirildi. Papalar ve rahipler doğum kontrolünü Allâh’ın işine karışmak şeklinde yorumladılar. Komünistler de zenginlerin servetleri paylaşmamak için nüfusu azaltmak gayesiyle doğum kontrolü meselesini başlattıklarını öne sürdüler. 1798’de Amsterdam’da ilk doğum kontrol kliniği açıldı. Sonra bu hareket Birleşik Amerika’da giderek yayıldı. 1916’da burada da doğum kontrol klinikleri açıldı. Gebeliği önleyici her türlü yöntem ahlâka uygun sayıldı.

İSLAM’DA DOĞUM KONTROLÜ NASILDI?

Yukarıda da açıkladığımız gibi Avrupa’da henüz doğum kontrolü konusu söz konusu değilken, İslâm’da istenmeyen gebeliğin önlenmesinde “azl” yöntemi biliniyordu ve Hz. Peygamber de buna müsamaha ile bakmıştı. Hristiyan, Yahudi ve doğu dinlerinde de bu metot uygulanıyordu.[1]

Türkiye’de 1967’de çıkarılan “Nüfus Planlaması Hakkında Kanun”a göre, nüfus planlaması; fertlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olmaları şeklinde tarif edilmiştir. Burada tıbbî zorunluluklar dışında gebeliğin sona erdirilemeyeceği hükme bağlanmışken, çeşitli propagandalarla kürtaja bir kapı açılmıştır. Kürtaj meselesi ABD’de ve birçok batı ülkelerinde halen tartışma konusu olmaya devam ederken, Türkiye’de hemen uygulamaya konulmuş, bu konuda yeteri kadar bilgi sahibi olmayan genç anne adaylarından ölen ya da sakat kalanların sayısı oldukça yüksek orana ulaşmıştır. Diğer yandan geri kalmış ülkelerde ilkel yöntemlerle doğum kontrolü uygulaması yüzünden, yılda yaklaşık yarım milyon kadının öldüğü ve bir milyon dolayında çocuğun da annesiz kaldığı belirlenmiştir.

Henüz çocuk teşekkül etmezden önce, gerek azil ve gerekse bu kapsama giren gebeliği önleyici nitelikteki yöntemlere İslâm müsamaha ile bakar.

İSLAM’DA KÜRTAJ YAPTIRMANIN HÜKMÜ!

Çocuk teşekkül ettikten sonra, başka bir deyimle gebelik başladıktan sonraki korunmaya gelince; bu konuyu Malthus’un dediği gibi yalnız “aç kalma”, dünya üzerindeki rızkın insanlara yeterli olmaması gibi teorik bir düşünceye bağlamak, İslâmî açıdan bir anlam taşımaz. Çünkü mü’min rızkı verenin Allah olduğuna inanır. Yüce Allâh’ın “Râzık” ve “Rezzâk” sıfatları ile “Rahmân” ve “Kerîm” sıfatları dünya üzerinde her canlıya rızkı verenin O olduğunu gösterir. Âyetlerde şöyle buyurulur:

“Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.”[2]

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allâh’a ait olmasın. Allah onun durduğu ve emanet bırakıldığı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitapta (levh-ı mahfüz)dır.”[3]

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizin ana karnında yaratılışı kırk günde toplanır. Sonra bir o kadar günde kan pıhtısı, sonra bir o kadar günde et parçası olur. Sonra Allah bir melek göndererek şu dört kader programını yazması emredilir: İşleyeceği ameller, rızkı, eceli ve bedbaht veya mesut olacağı. Sonra ona ruh üflenir.” [4]

İslâmî açıdan ceninin sağ olarak doğma ihtimali bulunduğu için, onun anne karnındaki varlığı korunmuş ve onun bir takım haklardan yararlanması sağlanmış, bu arada dış etkilerle onun düşürülmesi bazı şartlara bağlanmıştır.

Cenin sağ doğmak şartıyla miras, lehine vasiyet ve nesep ikrarı tasarruflarından yararlanır. Cenin için sabit olan bu haklar koruma altına alınır, o sağ olarak doğarsa bunlardan veli aracılığı ile yararlanmaya başlar.[5]

Dipnotlar:

[1]. bk. Müslim, Talâk, 26-28; «Birth Control» mad. Encyclopedia Britanice, III, 705; Moye W. Freymann, «Brith Control» mad., Encyclopedia Americana, IV, 4-7; Eski Ahit, Tekvin, 22/15-17; Mevdûdî, İslâm Nazarında Doğum Kontrolü, İstanbul, 1967; Ş.İ.A. “Doğum Kontrolü” mad., I, 411. [2]. İsrâ’, 17/31; bk. En’âm, 6/151; Tekvîr, 81/8-9; Mümtehine, 60/12. [3]. Hûd, 11/6. [4]. Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 6; Müslim, Kader, 1,2. [5]. Serahsî, el-Mebsût, XXVI, 86, 87; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, VIII, 328 vd.; Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, s. 331 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları