Hz. Peygamber Döneminde Tefsir

Kur'an ve Tefsir

Hz. Muhammed (s.a.v.) döneminde tefsir nasıldı?

İnsan Allah'a ibadet etmesi için yaratılmıştır. Bu görevini tam olarak yerine getirebilmek ve bunun sonucunda dünya ve ahiret mutluluğunu kazanabilmek için, Cenab-ı Hakkın gönderdiği Kur’an-ı Kerim'in hükümlerini bilmek ve onlara uymak zorundadır. Kur'an'ın doğru olarak öğrenilip anlaşılması ve hükümlerin tatbik edilmesi, hiç şüphesiz Rasülullahın konuyla ilgili hadislerinin ve sünnetinin bilinmesine bağlıdır. Çünkü Allah'ın kitabını en iyi ve en doğru şekilde bilip anlayan ve hükümlerini de tam olarak uygulayan Hz. Peygamber Efendimiz (a.s.)’dır. O, bizim için en güzel bir örnek, takip edilmesi gereken bir rehberdir. Şu ayet-i kerime bu hususu bildirmektedir:

"And olsun ki, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için Rasûlullahta güzel bir örnek vardır."[1]

Peygamber Efendimiz (a.s.)’ın tefsirdeki yeri konusunda şu hususların bilinmesi çok önemlidir:

Kur'an'ın tefsirinde birinci kaynak Kur'an'ın kendisi, ikinci kaynak da Rasülullah’ın hadisleridir. Kur’an-ı Kerim'in tefsirini yapabilmek için Kur'an'ı ve Peygamberimizin hadislerini çok iyi bilmek gerekir. Bu iki kaynağı bilmeden ve onlara başvurmadan Kur'an'ı tefsir etmek mümkün değildir. Çünkü Peygamberimiz aşağıdaki hadisiyle bu duruma işaret etmiştir:

"Kim Kur'an hakkında ilme (Kur'an'a ve sünnete) dayanmadan söz ederse ateşteki yerine hazırlansın."[2]

"... İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik."[3]

Peygamberimizin Kuran’ın tefsirinde üstlendiği rolü dikkate alarak yukardaki ayeti arkadaşlarınızla beraber yorumlayınız.

Allah Teâlâ’nın:

"O, arzusuna göre de konuşmaz. (Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir"[4] buyurması da Peygamber Efendimiz (a.s.)’ın sözlerinin de vahiy ürünü olduğunu ve Kuran tefsirinde O’nun açıklamalarının önemini göstermektedir.

Peygamberimiz (a.s.) Kur’an-ı Kerim'de bildirilen ilahî hükümleri insanlara tebliğ edip açıklamakla görevlidir.

Allah, Peygamberimizin Kur'an'ı açıklamakla görevli olduğunu ve onun bu konudaki vazifesini şu ayetlerinde beyan etmiştir:

"Biz, bu kitabı sana, ancak hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik."[5]

Cenab-ı Hak bir başka ayette şöyle buyurmaktadır:

"(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik..."[6]

Bu ayetten, Allah'ın mesajını açıklamanın, her peygamberin görevi olduğunu öğrenmekteyiz. Rasülullah (a.s.) da bu görevini en iyi şekilde yerine getirmiştir. Öyleyse Kur'an'ın tefsirinde Resülullah’ın hadislerinin de esas alınması zorunludur.

Cenab-ı Hakk bir ayette şöyle buyurur:

"Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun elçiliğin! yapmamış olursun.  Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.”[7]  Bu ayet gereğince Peygamberimiz kendisine indirilen bütün hükümleri ümmetine tebliğ edip duyurmuş, gerektiği zaman da Kur'an'ın ayetlerini tefsir etmiştir.

Şu hadisler, Peygamberimizin Kur'an'a dair tefsirlerinden bazılarıdır:

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

 "İnanıp da imanlarına bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır."[8]

Bu ayet nazil olduğu zaman sahabîler; “Her insan nefsine az veya çok zulmeder, bundan kaçınmak mümkün değil” anlamında, "Kim nefsine zulmetmez ki!" dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.) şöyle buyurdu:

'Oğulcuğum! Allah'a şirk koşma. Zira şirk büyük zulümdür.'[9] sözünü işitmediniz mi?"[10] Rasülullah (a.s.) bu sözüyle, ayette geçen 'zulüm' kelimesinin 'şirk' anlamında olduğunu açıklamış olmaktadır.

Allahü Teâlâ kıyamet hakkında şöyle buyurmaktadır:

“... Rabbinin bazı alametleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz..."[11]

Rasülullah (a.s.) bu ayette sözü edilen alametleri şu şekilde açıklamıştır:

" (Kıyametin alameti) üçtür. Onlar meydana çıkınca, daha önceden inanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz: Güneşin battığı yerden doğması, deccal ve Dabbetü'l-Arz."[12]

Rasülullah (a.s.), ayetler hakkında gerektiği kadar açıklamalarda bulunmuş, konuları, dinleyenlerin anlayabilecekleri şekilde izah etmiştir. Sahabîler de onun yaptığı tefsirleri birbirlerine nakletmişlerdir.

Dipnotlar:

[1] Ahzab, 21

[2] Sünenü't-Tirmizî, Babü't-Tefsir, 2951.

[3] Nahl, 44

[4] Necm, 3-4

[5] Nahl, 64

[6] İbrahim, 4

[7] Maide, 67

[8] En'am, 82

[9] Lokman, 13

[10] Sahîhu'l-Buharî, Kitabü'l-îman, 23; Sahîhu'l-Müslim, Kitabü'l-İman, 124.

[11] En'am, 158

[12] Sahîhu'l-Müslim, Kitabü'l-îman, 249; Sünenü't-Tirnüzî, Babü't-Tefsir, 3074.