Huzurlu Aile Yuvasının Temeli

Aile Hayatımız

Her mü’min için en kıymetli nasip, evlendiği kimsenin amel-i sâlih sahibi, müttakî bir kimse olmasıdır.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“...Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.” (Mâide, 5)

Resûlullah buyurdular:

“Kadın, dört sebepten biri için nikâhlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen (diğerlerini geç), dindar olanı seç. (Aksi hâlde) sıkıntıya düşersin.” (Buhârî, Nikâh, 15; Müslim, Radâ, 53)

Hangi devirde olursa olsun, evlenecek kimselerin eş seçiminde dikkat ettikleri ölçüler, ekseriyetle; güzellik, soy-sop, zenginlik ve dindarlık olmuştur. Peygamber Efendimiz ise, evlenecek kimselere, eşlerini; güzellik ve zenginlik gibi nefsi cezbeden geçici sebeplerle değil, îman ve ahlâk gibi temel mânevî vasıflar sebebiyle tercih etmelerini tavsiye buyurmaktadır.

Güzellik, zenginlik ve nesep gibi hususlar, her an geçerliliğini kaybedebilecek olan maddî ve izâfî kıymetlerdir. Hakîkaten güzellik, günün birinde son bulur. Nitekim âyet-i kerîmede; “Kime uzun ömür verirsek, Biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?” (Yâsîn, 68) buyrulmaktadır.

Mal-mülk de, ya tükenir ya da bir felâket neticesinde yok olup gidebilir. Yine nesep de, hiç akla gelmedik sıkıntılara ve eşler arasında huzursuzluğa yol açabilir.

AİLE YUVASININ TEMELİ

Hâlbuki ibret ve hikmet nazarıyla bakıldığında, dînî duyguların ve îman gücünün, yani dindarlığın, âile için sürekli bir huzur ve saâdet kaynağı olduğu görülecektir. Çoğu kimse dindarlığı, sadece zor zamanlarda ve kara günlerde muhtaç olunan, mutluluk anlarında ise kendisine ihtiyaç duyulmayan bir vasıf sanmaktadır. Oysa dindarlık, her zaman ve her türlü şartlar altında insanı kulluk istikâmetinde tutan, sabır ve şükür ahlâkıyla da gönüllerin dengesini muhâfaza eden, dâimâ geçerli ve lüzumlu bir meziyettir.

Nitekim genç bir hanım için, hayatını Âlemler Sultânı Efendimiz’in yaşadığı şekilde tanzim etmeye çalışan, O’nun güzel ahlâkı ile ahlaklanmanın gayreti içinde olan, dolayısıyla âile değerlerine hürmetkâr bir beyden daha kıymetli ne olabilir? Üstelik Resûl-i Ekrem Efendimiz:

“Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlarınızdır.” (Tirmizî, Radâ, 11) buyururken, bir hanım için, gönlü Allah ve Rasûlüʼnün muhabbetiyle dolu bir beyden daha kıymetli bir nasip düşünülebilir mi?

Aynı şekilde bir erkek için de, ümmetin anneleri gibi sâliha bir hanım olma gayretiyle müzeyyen bir hayat arkadaşından daha değerli ne olabilir? Zira Resûlullah Efendimiz’in beyânıyla:

“Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, sâliha bir kadındır.” (Müslim, Radâ, 64; Nesâî, Nikâh, 15; İbn-i Mâce, Nikâh, 5)

Bu sebeple her mü’min için en kıymetli nasip, evlendiği kimsenin amel-i sâlih sahibi, müttakî bir kimse olmasıdır. Sâlih erkek, huzur sarayının sarsılmaz direği; sâliha kadın da, saâdet bahçelerinin en kıymetli tezyînâtıdır. Takvâ üzere yaşanan bir âile hayatı da, kulu ilâhî muhabbete götüren müstesnâ bir köprüdür.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Genç Dergisi, Aralık-2012

GÜÇLÜ AİLE BAĞLARI BİZE NELER KAZANDIRIR?

NEDEN AİLE KURARIZ?