Ekranlar Dini, Toplumsal ve Ahlaki Değerleri Nasıl Etkiliyor?

HAYATIMIZ

Şiddet, sadakatsizlik ve yozlaşma... Ekranlardan evlere sızan bu içerikler, farkında olmadan değer dünyamızı nasıl şekillendiriyor?

Psikolojide “sosyal öğrenme” olarak adlandırılan bir kavram vardır. Bu kavrama göre, insanlar sürekli olarak gördükleri şeylere veya devamlı belli türdeki görüntülere maruz kaldıklarında, bu tür davranışlara eğilim göstermeye başlarlar. Örneğin, şiddet içerikli filmler izlendiğinde toplumda şiddet oranı artmakta; iyiliği ve yardımlaşmayı teşvik eden filmler gösterildiğinde ise olumlu davranışlar çoğalmaktadır.

Bir diğer kavram ise “normalleşme”dir. Dizilerde ya da reality (gündüz kuşağındaki gerçek olaylar) programlarında sürekli olarak karşılaştığımız şiddet, yalan söyleme, hakaret, sadakatsizlik, aldatma ve nikâhsız beraberlikler gibi gayri ahlaki davranışlar, zamanla izleyiciler tarafından "normal" olarak algılanmaya başlar. Bir davranış veya tutum ne kadar çok tekrar edilirse, o kadar sıradanlaşır ve zamanla toplumsal olarak kabul görmeye başlar. Böylece anormal olan, norm haline gelir.

EKRANLAR DEĞERLERİMİZİ NASIL DÖNÜŞTÜRÜYOR?

Televizyon ve internetin hızla yaygınlaşmasıyla ekran yayınları, dini, toplumsal ve ahlaki değerleri, tıpkı bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük bir saldırıya maruz bırakmış durumdadır. Dini ve ahlaki değerlerin tahrip edilmesi, toplumsal birçok soruna yol açmaktadır. Ancak biz çözümü her seferinde hukukun içinde arıyor, adalet saraylarından ve cezaevlerinden medet umuyoruz. Adliyelerde dosyalar birikiyor, hâkimler davalara yetişemiyor ve biz de adaletin olmadığı konusunda şikâyet ediyoruz. Toplumsal huzursuzluk içinde bir kısır döngüye giriyoruz. Bu kısır döngüden çıkış yolumuz ise, dini ve ahlaki değerlerimizi korumaktan, daha doğrusu bu değerlerin bizi ve neslimizi korumasına izin vermekten, onları yaşatmaktan geçiyor.

Bu bağlamda uzun vadede yapılması gereken, “özgürlük” ve “insan hakları” kavramlarına giydirilen dokunulmazlık zırhının, aynı şekilde “ahlâkî değerler”imize de giydirilmesi gerektiğidir. Bu kavramların birbirine zıt değil, birbirini tamamlayan unsurlar olduğu anlayışı hâkim kılınmalıdır.

İyi davranışları özendiren yayınların çoğaltılması, zararlı olabilecek olanların ise azaltılması veya engellenmesi ise kısa vadede atılabilecek adımlardandır.

Bu konuda farkındalık oluşturmak, toplum olarak bunu idarecilerden talep etmek hayatî öneme hâizdir. Çünkü ahlâkî değerleri yücelten yayınlar, aydınlık yarınlarımızın inşasında önemli bir role sahiptir.

***

Bu anlamda geçtiğimiz aylarda umut verici bir gelişme yaşandı. İstanbul Aile Vakfı ve RTÜK arasında “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesine İlişkin İş Birliği Protokolü” imzalandı.

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, protokole dair açıklamasında, 2025 yılının Aile Yılı olarak ilan edilmesinin ardından, aile yapısının güçlendirilmesi ve korunmasına yönelik çalışmaların hız kazandığını belirterek, “Uzun süredir hayalini kurduğumuz önemli bir mutabakatı hayata geçiriyoruz. Bu mutabakat, ailenin ve çocukların korunmasında yeni bir başlangıç olacaktır. Aile, milletimizin temel taşıdır. Medyanın aile yapısını destekleyecek şekilde yönlendirilmesi ve çocuklarımızın sağlıklı bireyler olarak yetişmesi için bu iş birliğini gerçekleştirmekteyiz. Aile kavramının güçlendirilmesi ve ekran bağımlılığı ile mücadele bizim için çok önemli.” diye konuştu.

Şahin “İsteğe bağlı yayınlar dahil olmak üzere, millî ve manevi tüm değerlerimizi tehtid eden LGBT ile de mücadelemizi topyekûn her platformda etkin olarak sürdürecek, bu sapkın zihniyetin Türk aile yapısına daha fazla zarar vermesini engellemek adına gerekli tüm önlemleri almaya kararlılıkla devam edeceğiz.” dedi.

İstanbul Aile Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Üner Karabıyık, ailenin korunmasının toplumsal yapının sağlıklı bir şekilde devam etmesi için büyük önem taşıdığını vurguladı:

“Toplumun en önemli yapı taşı olan ailenin korunması, çocuklarımızın geleceği ve milletinizin bekâsı için elzemdir. Ekranlarda sorunun adresi aileymiş gibi gösterilerek, gençlerimizi yuva kurmaktan, aile kavramından soğutuyorlar. Aile kavramının altına dinamit yerleştiriyorlar.  Oysa saha çalışmalarımızda, halka sorduğumuz zaman milletimiz aileyi sorunun değil mutluluğun, huzurun, güvenin adresi olarak işaret ediyor. Bu anlaşma, medya okuryazarlığından aile dostu içeriklerin teşvikine kadar geniş bir çerçevede topluma fayda sağlayacaktır.”

Aile Dostu Yayın Saatleri ve Kültürel İçerikler

Protokol kapsamında, RTÜK tarafından uygulanan "İyi Uykular Çocuklar" projesinin genişletilmesi ve televizyon yayın akışında "Aile Dostu Yayın Saati"nin oluşturulması da planlanıyor. Aile birliğini destekleyen kısa film, animasyon ve belgesel yarışmaları düzenlenerek, olumlu aile değerlerini vurgulayan kültürel içeriklerin üretimi teşvik edilecek.

Millî ve Manevi Değerlerin Güçlendirilmesi

Bu iş birliği, aile yapısının güçlendirilmesi ve toplumsal dayanışmanın artırılması hedefiyle, medya içeriklerinin ailelerin değerleriyle uyumlu hale getirilmesi adına çok önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Ailenin gücünün, toplumun gücü olduğunun bilinciyle, çocuklarımızın daha sağlıklı ve güvenli bir dijital ortamda büyümesine katkı sağlayacaktır.

Güçlü Medya, Bilinçli Toplum Zirvesi

RTÜK tarafından medya içeriklerinin toplumsal yapı üzerindeki etkilerini kapsamlı bir bakış açısıyla ele almak amacıyla “Güçlü Medya, Bilinçli Toplum Zirvesi” isminde bir zirve düzenlendi. İki gün süren zirveye konuşmacı olarak katılan İstanbul Aile Vakfı başkanı Üner Karabıyık’ın şu tespitleri duygularımıza tercüman oldu. Kendisine ve başkanlığını yürütmekte olduğu İstanbul Aile Vakfı’na ülkemiz ve milletimiz adına pek çok hayırlı hizmetlere muvaffak olmalarını niyaz ediyoruz:

“Uzaya fırlatarak devreye aldığımız Turksat uyduları bugün göğsümüzü kabartıyor. Lakin o uydular üzerinden yaptığımız yayınlar ise yüzümüzü kızartıyor. Daha birkaç gün önce Rus Sosyolog Hanımefendi’nin Türk dizilerinin kendi ülkelerinde toplumsal yapıya verdiği zarara dair eleştirileri sosyal medyada gündem oldu. Bazı ülkelerde insanlar ‘Anneni Türk dizisinde görmüşler’ ifadesi ile birbirlerini tahkir ediyor.

Bu kadar kaynak ve emek harcanan yapımların bizi getirdiği nokta bu olmamalı. Bunun üzerinde hepimiz derinlemesine düşünmeliyiz. Bu zirve bu meseleleri siz değerli uzmanların, profesyonellerin, akademisyenlerin enine boyuna ele alması ve çözüm yollarına dair somut çıktıların oluşturulmasına imkân vermesi bakımından çok çok önemli.

Tüm dünyada özellikle batıda yaşanan demografik çöküş bu ülkelerin gençlerimizi devşirmek için bir çabaya girmelerine sebep oluyor. Ailelerin bin bir emek ve fedakârlıkla el bebek, gül bebek yetiştirdiği çocuklarımız ülkemizin en iyi üniversitelerini bitirip başka ülkelerde lise mezunlarının istihdam edileceği kasiyerlik gibi işlere talip oluyorlar. Beşeri sermayemiz yukarıda sayılan sebeplerle çalınıyor, gençlerimiz gönüllü olarak modern köleliğe talip oluyorlar. Bunda yapılan olumsuz yayınların etkisi nedir acaba?

Medyanın gücü hepimizin malumu. Her güç unsuru salt iyi ya da kötü değildir. Gücü kim ne amaçla kullanıyor sorusuna verdiğimiz cevap; gücün oluşturduğu etkinin iyiliği ya da kötülüğünde ana belirleyici faktördür. Yayıncı kuruluşlar içeriğin üreticisi, toplum ise tüketicisi olarak konumlandırıldığında roller de netleşir.

Böyle bir iklimde toplumsal yapının korunması zorlaşırken, bozucu unsurların sosyo-kültürel yapıyı deforme hatta terörize etmesine sebep olunmaktadır. Bu tehlikeyi önlemek ancak yayıncı kuruluşların sorumlu davranması ve toplumun bilinçlenmesi ile mümkün. Zira topluma hatta toplumlara, insanlığa karşı sorumluluğunu görmezden gelen, reytingi, finansal gelirleri önceleyen bir anlayış kabul edilemez.”

Kaynak: Bilal Akyol, Altınoluk Dergisi, Sayı: 472