Cinsiyetsizleştirme Propagandası ile Ne Amaçlanıyor?

Cemiyet Hayatımız

Aile olmak nedir? Türk toplumunda bozulma nasıl başladı? Evlilikte saygı nasıl olur? Aile içi şiddetin nedenleri nelerdir? Cinsiyetsizleştirme propagandasının ve kadınlara dayatılan özgürlük anlayışının amaçları nedir? Ayrıntıları Emel Sözcüer, Altınoluk dergisinin 437. sayısı için kaleme aldı.

Aile medeniyetin ve toplumun çekirdeğidir. Aile olmak, sadece nikâh akdi ile bir araya gelerek aynı çatı altında görünüşte bir arada yaşamak değildir. Aile olmak; hayatın med-cezirlerinde, acı ve tatlı zamanlarında daima bir ve beraber olabilmektir. Adeta iki bedende tek yürekle yaşayabilmektir. Aile fertlerinden her bir şahsın, bir diğerine daima muhabbetle gönülden davranması, onlara değer vermesi, sevinciyle sevinip kederiyle kederlenmesidir.

TANZİMAT FERMANI İLE BİRLİKTE HER ŞEY BOZULDU

“1839 Tanzimat’la birlikte her şeyde bozulma başladı. Bu tufandan ancak aile kurtulabildi. Aile sayesinde Çanakkale, İstiklal Harbi ve 15 Temmuz mücadelesini kazanılıp yurdu kurtarmak nasip oldu. Bunun için günümüzde milletimizi dize getirmek isteyenler, en çok aileye saldırıyorlar. Ailenin düzgünlüğü, toplumun şahsiyet ve haysiyetidir. Toplumlar daima iffet ve ahlakın kalesi olan ailelerle yücelmişlerdir. Cenab-ı Hakk’ın rızası, o faziletlere ve takvaya bağlıdır.” (Osman Nuri Topbaş)

EVLİLİKTE SAYGI NASIL OLUR?

Sorumluluk sevginin en büyük bileşeni olan başkalarına saygı içermiyorsa, kolaylıkla karşısındakine egemen olmaya dönüşebilir. Saygının korku ve çekinmeyle bir ilişkisi yoktur. Saygı insanın kendine özgü bireyselliğini algılamak, büyüyüp gelişmesini istemektir. Bu nedenle sömürü içermez. Bir başka insana saygı duyabilmek için kişinin şahsiyetinin olgunlaşması, bir başkasına bağımlı olmaması gerekir. Eşinin güçlü olmasını istediği halde ona karar ve hareket alanı bırakmayan kişi, evlilik sürecinde gel-gitlerden ve çatışmalardan kurtulamaz. El iyisi olup ev iyisi olmadıktan sonra, eş olmanın anlamı yoktur. Onlar için evlilik vitrindir, kendileri için bir statü ve konfordur. “Sizin en hayırlınız hanımına karşı en hayırlı olanınızdır” hadisi de buna delildir.

Güçlü kadın şefkatli, merhametli, latif ve zarif kadındır. Bir hanım, kalbini ihya ettiğinde toplumu da ihya eder. Aile korunmazsa toplum korunamaz. “Nesil derdinde olmayan ağaç, odundur” diyor Necip Fazıl. Karşılıklı güven, sadakat, anlayış, fedakârlık, muhabbet, sevgi, mutluluk, iyimserlik, saygı birer seçimdir! Her eylemimizde, verdiğimiz her kararda geleceği inşa ediyoruz. Evli çiftler dışarıdan ve içeriden bir bakış ile yaşlı birer çift olduklarında nasıl bir aile tablosu çizeceklerini hesaba katarak bu günlerini yaşamalıdır.

CİNSİYETSİZLEŞTİRME PROPAGANDASININ AMAÇLARI

Küresel güçlerin, askeri güçle Müslüman beldelerde, ekonomik ve kültürel güçle de insanlığın gönül âleminde yaptıkları nice yıkımlarını ve tahribatlarını görmekteyiz. Ahiretsiz bir dünya anlayışıyla, insanlık dışı sorumsuz bir nefsanî hayat zihinlere aşılanıyor. İslami ve irfani ilim ve kültürden mahrum nesiller bu yıkımın akıntılarında kayboluyor. “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” adı altında yaratılış gerçeği inkâr edilerek, cinsiyetsizlik dayatılıyor; kültür, ahlak ve mahremiyet değerleri yıpratılıyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliği tezi fıtrat ve biyolojik özellikleri reddeder. Cinsiyetin tamamen toplumsal olduğu görüşü savunulur. Toplumdaki inanç, gelenek görenekler, kültürler insana dayatma, baskı olarak nitelendirilir. Cinsiyet seçiminin, insanın kendisine bırakılması gerektiği savunulur. Toplumun gelenek, alışkanlık ve inançla ürettiği değerlerin ayrımcılığa ve eşitsizliğe yol açtığı iddia edilir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumda asırlardır süregelen inanç, örf ve adetlerin eşitliği engelleyen değerler olduğunu vurgular. Bunu önlemenin yolu olarak da cinsiyet eşitliğini öne sürer. Cinsiyet, zaten farklılık, tür anlamlarına gelir. Eşitlemek gerekmez; kadını kadın, erkeği erkek olarak desteklemek yeterlidir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği cinsler arası eşitliğin varlığını savunduğu için, insanın tamamen nefsanî yönünü öne çıkarır. İnsanın kalbi, aklı, inançları ve değerleri dikkate alınmaz. Cinsiyetçi tutum; ataerkillikle mücadeleyi öne sürerek eril veya dişil anlamlı kelime ve ifadelerin dilden atılmasını öngörür. Toplumda cinsel kimlikleri belirsizleştirme, dilde cinsiyetsizleştirme ile başlamaktadır.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, tüm dişil insan varlıklarına “kadın” denmesini istiyor. Oysa kız, hanım, hatun, avrat ifadeleri Müslüman Türklerin tarih boyunca, destanlarda iyi anne ve evli kadına işaret etmek için saygınlığı ifade eden nitelemelerdir. Toplumsal cinsiyet eşitliği, dini ve geleneksel kültür, örf, namus ve gelenek gibi değerleri reddederek batı dünyasının kültürünü dayatmaktadır.

AİLE İÇİ ŞİDDETİN NEDENLERİ

Kadına yönelik şiddetin kaynaklarının; kapitalist iş hayatının baskısı, modern hayattaki alkol ve madde bağımlılığı sorunları ve gün geçtikçe artan, meşru olmayan partnerliğin (ortak eş veya arkadaş) olduğunun üstü örtülmektedir. Her türlü şiddet lanetlenmelidir. Şiddeti hak arama ve sorun çözme yöntemi olarak gören görüşlerle mücadele etmek yerine şiddeti sadece erkek cinsiyet kimliğine indirgeyen tarihi yanılgıyla adalet sağlanamaz.

Şiddetle mücadele için kimlik savaşları önerilmesi yanlıştır. Aile içi şiddetin kök nedeni araştırıldığında ego savaşları, sorun çözme yöntemi geliştirilememesi ve bağımlılık gibi etkenler öne çıkar. Namus algısının erkek zulmünü artırdığı doğrudur. Ancak namus erkek ve kadın için eşit önemdedir.

KADINLARA DAYATILAN ÖZGÜRLÜK ANLAYIŞI

Kadınlara dayatılan “bedenim benimdir, istediğimi yaparım” sloganıyla sözde özgürlük sunan feminizm, kadını merkeze alarak dünyaya bakan bir ideolojidir. Batının özgürlük anlayışı sekülerdir; Allah’ı dışarıda bırakır ve hesaba katmaz, egoizmi ve bencilliği destekler. Bu nedenle erkeği, kocayı, bebeği, anne babayı, yaşlıları ya görmez ya da hayatından çıkararak vazgeçebilir.

Ailemiz ideolojik, tutarsız ve dağıtıcı söylemler karşısında tehdit altındadır. Türk aile yapısının ve bunun birliğini ayakta tutan Müslüman mirasını korumak, aileyi yeniden ihya ederek ifsat hareketlerinden korumak, ahlak ve mahremiyet eksenli değerlerimize uygun aile yapısının oluşturulması çok önem taşıyan sorumluluklardır. Tüm bunlar çocuklarımıza dini ve ahlaki değerlerin kazandırılacağı eğitimler verilmesiyle, evliliğin fıtrata ve değerlerimize uygun olarak korunup teşvik edilmesini sağlamakla, kadim medeniyetimizin temelini oluşturan geniş aile yapımızı koruyarak gelecek kuşaklara aktarmakla dertlenen her ferdin sorumluluğudur. Bu konuda hepimizin yapacağı bir hizmet vardır.

Kaynak: Emel Sözcüer, Altınoluk Dergisi, Sayı: 437