Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri Kimdir?

Abidevi Şahsiyetler

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri nerede doğdu? Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri hangi padişah devrinde yaşadı? Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri evlendi mi? Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin hocası kimdir? Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin kabul olan duası nedir? Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri ne zaman vefat etti? Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri nerede yatıyor? Osmanlı devri İstanbul velîlerinin büyüklerinden, Celvetiyye tarikatının kurucusu, “Hüdâyî” ismi ve “Azîz” sıfatı kendisine sonradan verilen, Seyyid Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin hayatı.

Hüdâyi Hazretlerinin lâhîlerinin birinde: Ceddim ü pîrim sultan/Sen’sin yâ Resûlâllâh diyerek Efendimiz soyundan geldiğini kendisi de ifâde eder.

AZİZ MAHMUD HÜDAYİ HAZRETLERİ’NİN HAYATI

Celvetiyye tarikatının kurucusu, mutasavvıf, şair olan Hüdâyi Hazretleri 1541’de Şereflikoçhisar’da doğdu. Çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’da ilk tahsiline başladı. Daha sonra İstanbul’a giderek Küçükayasofya Medresesi’ne girdi.

Medrese tahsilini tamamladıktan sonra hocası Nâzırzâde Ramazan Efendi’nin muîd*i oldu. Talebelik ve muîdlik yıllarında bir yandan da Halvetiyye tarikatına mensup Küçükayasofya Camii Şeyhi Nûreddinzâde Muslihuddin Efendi’nin sohbetlerine devam etti. Hocası Nâzırzâde Edirne Selimiye Medresesi’ne müderris, Mısır ve Şam’a kadı tayin edildiği yıllarda Hüdâyî’yi yanından ayırmadı.

Hüdâyî Hazretleri, Mısır’da hocasıyla beraber bulunduğu sıralarda Halvetiyye tarikatının Demirtaşiyye kolundan Kerîmüddin el-Halvetî’den “usûl-i esmâ” terbiyesi gördü. 1573’te Mısır’dan dönüşünde Bursa Ferhâdiye Medresesi’ne müderris ve Câmi-i Atîk Mahkemesi’ne nâib tayin edildi. Hocası Nâzırzâde ise Bursa mevleviyet*ine getirildi. Bursa’ya gelişinin üçüncü yılında hocası vefat etti.

Talebelik ve muîdlik yıllarından beri tasavvuf çevresiyle yakın teması bulunan Hüdâyî, hocasının ölümünün üzerinde bıraktığı derin tesir sebebiyle resmî görevlerinden ayrılarak daha önce vaaz ve sohbetlerine katıldığı Muhyiddin Üftâde Hazretlerine intisap etti. Üç yıl gibi kısa bir zamanda seyr*ü sülûkünü tamamladı.

Şeyh Üftâde kendisini memleketi Sivrihisar’a halife tayin etti. Burada ancak altı ay kadar kalabilen Hüdâyî, şeyhi Üftâde’yi ziyaret etmek için tekrar Bursa’ya döndü. Fakat bu arada şeyhi vefat edince Rumeli’ye gitti. Trakya ve Balkanlar’da bir süre kaldıktan sonra İstanbul’a geldi.

Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi’nin delâletiyle tayin edildiği Küçükayasofya Camii Tekkesi’nde sekiz yıl şeyhlik makamında bulundu. Bir yandan da Fâtih Camii’nde vâizlik yaptı, tefsir ve hadis okuttu. Daha sonra Üsküdar’da Hüdâyî Dergâhı’nın bulunduğu yeri 1589 yılında satın aldı.

Dergâhın inşaatıyla daha yakından ilgilenmek için ikametgâhını Rum Mehmed Paşa Camii civarına nakletti. 1595’te dergâhın inşaatı tamamlandı. 1599 yılında Fâtih Camii vâizliğini bırakarak Üsküdar Mihrimah Sultan (İskele) Camii’nde perşembe günleri vaaz vermeye başladı. Sultan Ahmed Camii’nin açılışında (1616) ilk hutbeyi Aziz Mahmud Hüdâyî okudu ve her ayın ilk pazartesi günü burada vaaz etmeyi kabul etti.

Üsküdar’da bulunduğu yıllarda Bulgurlu’da da bir çilehâne ile bir hamam yaptırdı. Çilehânenin bulunduğu yerdeki Bulgurlu köyü, Ilısuluk tarlaları ve Gaziler tepesinin bir kısmı I. Ahmed tarafından fermân-ı hümâyunla Aziz Mahmud Hüdâyî adına tescil edildi.

Kanûnî’nin, kızı Mihrimah Sultan’dan torunu Ayşe Sultan (ö. 1598) ile de evlendiği rivayet edilen Aziz Mahmud Hüdâyî’nin altısı kız olmak üzere on bir çocuğu oldu ve nesli, kızları Ümmügülsüm (ö. 1641), Zeyneb (ö. 1642) ve Fatma Zehrâ (ö. 1675) vasıtasıyla devam etti.

AZİZ MAHMUD HÜDAYİ HAZRETLERİ’NİN VEFATI

Aziz Mahmud Hüdâyî Ekim 1628 vefat etti.

Hüdâyî, halktan sultanlara kadar uzanan geniş bir tesir halkası meydana getirdi. Devrin padişahlarıyla yakın ilgi kurmayı başardı. III. Murad, I. Ahmed ve II. Osman gibi padişahlara mektuplar yazdı, öğütler verdi. IV. Murad’a saltanat kılıcını kuşattı. Ferhad Paşa ile Tebriz Seferi’ne katıldı. Zaman zaman padişahların davetlisi olarak saraya gitti ve onlarla sohbetlerde bulundu.

SULTANLAR SULTANI

Evliya Çelebi, “yedi padişahın Hüdâyî’nin elini öptüğünü, 170 bin müride irâdet (el) verdiğini” belirtir. Aziz Mahmud Hüdâyî’nin dergâhı her zümreden insanlarla dolup taştı. Devlet ricâlinden Sadrazam Kayserili Halil Paşa, Dilâver Paşa, ilmiyeden Hoca Sâdeddin Efendi, Sun‘ullah Efendi, Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi, Okçuzâde Mehmed Şâhî Efendi, Sarı Abdullah Efendi, Nev‘îzâde Atâî, meşhur sûfî Oğlanlar Şeyhi İbrâhim Efendi ve benzerleri onun dergâhının müntesip veya müdavimleri arasındaydı.

Vefat ettiğinde altmışa yakın halifesi bulunduğu rivayet edilen Aziz Mahmud Hüdâyî, halifeleri ve yazdığı otuz kadar eseriyle Anadolu ve Balkanlar’daki dinî-tasavvufî hayat üzerinde derin tesirler icra etmiş ve bu şekilde şöhreti günümüze kadar ulaşmıştır. Tekkesi, İstanbul’un en önemli tasavvuf ve kültür merkezi olarak hizmet görmüş, bu dergâhtan pek çok ilim ve fikir adamı, şeyh ve mûsikişinas yetişmiştir.

Hüdâyî Dergâhı’na bağlı müelliflerin en meşhuru, şüphesiz, Rûhu’l-beyân sahibi Bursalı İsmâil Hakkı’dır. Eserlerinde sık sık Hüdâyî’den nakiller yapan Bursalı İsmâil Hakkı, onu Gazneli Sultan Mahmud ile mukayese ederek sevgisini şöyle dile getirir: “Ey gürûh-ı Muhammedî biliniz / Geldi bu âleme iki Mahmûd / Biri Mahmûd-i Gaznevî meşhûr / Biri Mahmûd-ı ma‘nevî ma‘hûd.”

Gerek devrinde gerekse daha sonra yazılan tarih ve bibliyografya kitaplarında “kutbü’l-aktâb, sâhib-i zamân, mürşid-i kâmil” gibi unvanlarla anılması ölümünden sonra da şöhretinin devam ettiğini gösterir. Dilden dile nakledilen menkıbe ve kerametleri halkın gönlünde taht kurmasını sağlamış, ziyaretçileri her devirde artarak devam etmiştir. Daha sağlığında hayatını tehlikede gören pek çok devlet adamının onun tekkesine sığınarak hayatını kurtardığı bilinmektedir.

AZİZ MAHMUD HÜDAYİ HAZRETLERİ’NİN DUASI

Vefatından sonra ise bıraktığı çok zengin vakfiyesi sayesinde tekkesi, imaret ve külliyesi halkın sığınak ve barınağı olmuştur. Özellikle mensupları, sevenleri ve türbesini ziyaret edenler hakkında, “Denizde boğulmasınlar, âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler ve imanlarını kurtarmadıkça gitmesinler” şeklindeki duası, türbesini İstanbul’da Eyüp Sultan, Sünbül Efendi ve Yahyâ Efendi’den sonra ziyaretçisi en çok olan türbeler arasına sokmuştur. 1850 yangınında yanan Hüdâyî Külliyesi’nin devrin padişahı Abdülmecid tarafından yeniden inşa ettirilmiş olması, bu sevgi bağının saray çevresinde devam etmekte olduğunu gösterir.

Eserlerinin İstanbul kütüphanelerinde birçok nüshasının bulunması onların halk tarafından ne kadar sevilip benimsendiğini gösterir. Celvetiyye tarikatı ve diğer tarikat mensuplarınca eserlerinin büyük bir kısmına şerh ve hâşiyeler yapılmış, bazıları da Türkçe’ye çevrilmiştir. Yûnus tarzındaki ilâhilerine pek çok mutasavvıf-şair tarafından nazîreler yazılmıştır. Celvetî tekkelerinde şeyhlik eden kimselerin tamamına yakın kısmı Hüdâyî tarzında şiirler yazmış ve besteler yapmıştır.

Tasavvufî halk edebiyatı şairleri zümresi içinde yer alan Hüdâyî, sade ve hikemî mahiyette tekke şiirleri yazmıştır. Daha çok ilâhi tarzındaki bu şiirleri bir divan oluşturacak sayıdadır. Şiirlerinde bazan hece, bazan da aruz veznini kullanan Hüdâyî, İbnü’l-Arabî’nin sistemleştirdiği vahdet-i vücûd* anlayışına bağlı bir mutasavvıftır. Eserlerinde, şiirlerinde ve mektuplarında bu açıkça görülmektedir. Ancak onun vahdet-i vücûd anlayışını Yûnus Emre kadar derin bir şekilde işlediğini söylemek güçtür. Bununla birlikte tasavvufun engin ruhunu samimi bir ifadeyle nazmetmiştir.

İlâhilerinden bir kısmı bizzat kendisi, bir kısmı da muhib ve müntesipleri tarafından bestelenerek yüzyıllar boyu tekkelerde okunmuş, zikir meclislerinin ve âyinlerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Kurucusu bulunduğu Celvetiyye tarikatı Selâmiyye, Hakkıyye, Fenâiyye, Hâşimiyye adlı dört kola ayrılmıştır. Tekkelerin kapatılmasına yakın yıllarda, İstanbul’da bu kollara bağlı otuz kadar tekke bulunmaktaydı. (bk. Celvetiyye)

AZİZ MAHMUD HÜDAYİ HAZRETLERİ’NİN ESERLERİ

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Türkçe ve Arapça otuza yakın eseri bulunmaktadır.

  • Divân (-ı Ġlâhiyyât)
  • Ecvibe-i Mutasavvifâne
  • Mirâciye
  • Nasâyıh ve Mevâız
  • Necâtü‟l-ğarîk fi‟l-cem‟i ve‟t-tefrîk
  • Tarîkatnâme
  • Nasîhatü‟l-mülûk li-husni‟s-sülûk
  • Akâid Manzûmesi
  • Tevhid Risalesi
  • Ahvâlu‟n-Nebiyyi‟l-Muhtâr aleyhi Salevâtullahi‟l-Meliki‟l-Cebbâr
  • Câmiu‟l-fazâil ve kâmiu‟r-rezâil
  • el-Es‟ile ve‟l-ecvibe fi ahvâli‟l-mevtâ
  • Fethu‟l-bâb ve refu‟l-hıcâb
  • el-Fethu‟l-ilâhî
  • Habbetu‟l-mahabbe
  • Hâşiye Kuhistânî fî Şerh-ı fıkh-ı Keydânî
  • Hayâtü‟l-ervâh ve necâtü‟l-eşbâh
  • Hulâsatü‟l-ahbâr fî ahvâli‟n-Nebiyyi‟l-Muhtâr
  • Keşfu‟l-kınâ an-vechi‟s-semâ
  • el-Mecâlisu‟l-va‟zıyye
  • Mecmûa-i Hutab
  • Merâtibu‟s-sülûk
  • Miftâhu‟s-salâh ve mirkâtü‟n-necâh
  • Nefâisü‟l-mecâlis
  • Şemailu’n-nübüvveti’l-Ahmediyyet’il-Muhammediyye
  • et-Tarîkatü‟l-Muhammediyye vesîle ilâ‟s-seâdeti‟s-sermediyye
  • Tecelliyât
  • Vâkıât

Kaynak: DİA; Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları