Amellerin En Hayırlısı Az Da Olsa Devamlı Olanıdır

İbadet Hayatımız

Amellerde devamlılığın önemi ve faydaları nelerdir? Selef-i sâlihîn altı ay boyunca ne için dua etmişlerdir? Örneklerle amellerde devamlılığın fazileti...

Muallâ bin Fadl -rahmetullâhi aleyh- şöyle der:

“Selef-i sâlihîn; Cenâb-ı Hakk’a, altı ay kendilerini Ramazân’a ulaştırması için duâ ederlerdi. Geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri Ramazân’ı kabul buyurması için duâ ederlerdi.”
(Kıvâmu’s-Sünne, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 354)

Demek ki; bu ömür takvimindeki Ramazanlar, bayramlar, kurbanlar, kandiller, bize devamlılığı ve istikameti öğretmek sırrına mâtuftur.

AMELLERİN EN HAYIRLISI AZ DA OLSA DEVAMLI OLANIDIR

Hadîs-i şerifte buyurulur: “Amellerin Allah Teâlâ’ya en sevimli olanı, az da olsa devamlı yapılanıdır.” (Müslim, Müsâfirîn, 218)

Ramazân-ı şeriflerde ibâdete teksif olunduktan sonra, bayramın akabinde, tekrar eski hayata dönmek; ibâdetten asıl maksat olan istikamet ve devamlılık şuuruna muvâfık değildir.

Çünkü; Ramazân-ı şerifte yaptığımız ibâdetlerin, tevbe ve istiğfarların, verilen zekâtların, hayır ve hasenatların ve Kadir Gecesi’ni idrâk ederek gerçekleştirilen cümle tâatlerin kabulü, yine Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve ihsânına bağlıdır.

Bu sebeple, selef-i sâlihîn; Ramazân-ı şerîfi idrak ve ihyâ etmeyi yeterli görmemiş, ardından da altı ay boyunca Ramazân-ı şerifteki ibâdetlerin, hayr u hasenâtın kabulü için duâlar etmişlerdir.

Muallâ bin Fadl -rahmetullâhi aleyh- şöyle der:

“Selef-i sâlihîn; Cenâb-ı Hakk’a, altı ay kendilerini Ramazân’a ulaştırması için duâ ederlerdi. Geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri Ramazân’ı kabul buyurması için duâ ederlerdi.”
(Kıvâmu’s-Sünne, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 354)

Demek ki; bu ömür takvimindeki Ramazanlar, bayramlar, kurbanlar, kandiller, bize devamlılığı ve istikameti öğretmek sırrına mâtuftur.

Tam tersine hareket ederek; sadece böyle anlarda ibâdet edip, diğer zamanlarda rehâvete kapılmak, Cenâb-ı Hakk’ın murâdını anlamamak olur.

Her ibâdetin insana kazandıracağı ayrı bir husûsiyet vardır. Oruç ibâdetinde sabır tâlimi çok mühim bir yer tutar.

Ramazan-ı şerif, bize sabır kazandırmalıdır.

Âyet-i kerîmelerde buyurulur:

“Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Bakara, 153)

“Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân, 146)

Bir rivâyette şöyle buyurulur:

“Sabır üçtür:

  • Musîbetlere karşı sabır,
  • Kullukta sabır ve
  • Günah işlememekte sabır…” (Süyûtî, II, 42; Deylemî, II, 416)

Yani;

Gözün haramlara, kerâhetli manzaralara ve menfî ekranlara karşı sabrı mühimdir. Kulağın dedikodulara ve mâlâyânîlere karşı sabrı, mühimdir. Mevlânâ buyurur:

“Sözün maskarası olma!”

Kezâ;

Dilin boş konuşmalara ve lâubâlî sözlere karşı sabrı mühimdir. Hadîs-i şerifte buyurulur:

“Ya hayır söyle yahut sus!” (Bkz. Müslim, Îmân, 77)

Kezâ;

Kalbin türlü türlü vesveselere ve heveslere karşı sabrı da, çok mühimdir.

Bu sabır ve düsturlar çerçevesinde;

Allah Rasûlü’nün tuttuğu oruçtan hisse alarak o ulvî orucun gayretinde olduğumuz nisbette Cenâb-ı Hak bizlere;

“…Umulur ki takvâya erişirsiniz.” (el-Bakara, 128) müjdesini vermektedir.

Kulluğa Ramazân-ı şeriften sonra da devam etmek, kullukta sabrın muhtevâsındadır. Ramazan vesilesiyle edilen tevbeleri, bayramdan sonra korumak; yeniden yanlışlara dönmemek de, günah işlememek de sabır muhtevâsındadır.

Takdîrin bütün ahvâline de sabır gerekir. Anadolu irfânı, «sabır taşı» diye bir ifade kullanır. Sabır taşını çatlatmamak, hâdisâtın med cezirleri, iniş ve çıkışları karşısında muvâzeneyi korumak îcâb eder. Bir mü’minin sabır taşı çatlamamalı; bilâkis, o taşta goncalar ve güller açmalıdır. Yani Allah yolunda, rızâya erişme istikametinde, her türlü çileye tahammül etmeli, fedâkârlıklar göstermelidir.

  • Es‘ad Erbilî Hazretleri bunu ne güzel ifade eder:

“Aşk gülistânının yolunda dikenden korkulmaz! Ben her dikenin üstünden yüzlerce gonca toplarım!”

“Dervişlik bostanında ızdıraptan zevk alırım. Yastığımı dikenden yaparsam, rüyamda Gül’ü görürüm!”

Ramazân-ı şerif sabır tekâmülü ve riyâzat tâlimi için en güzel bir vesiledir. Hazret-i Mevlânâ da şöyle buyurur:

“Fazla konuşmayı bırak da, yerine can bağışlamayı, mevkî peşinde koşmamayı, fakirlere bol bol sadaka vermeyi satın al!

Böyle yap da, Allâh’ın lutfu seni meth u senâ eylesin. Gök bile senin insânî mertebene hayran kalsın.

Sen de riyâzâta canla, başla müşteri ol; çünkü bedenini Allah yolunda hizmete verirsen, canını kurtarmış olursun.”

Dünyada başa gelen bazı musîbetler de aslında insana zarûrî bir riyâzat iklimi oluşturur. Ârif kişiler, bundaki rahmeti görmelidir. Hazret-i Mevlânâ buyurur:

“Eğer riyâzat sana, kendiliğinden, ihtiyarın dışında gelirse, ey murâda ermiş kişi; secdeye kapan, şükran borcu olarak fakirlere sadaka ver!

Allah o riyâzat isteğini sana verdi ise, şükret. Çünkü sen bir şey yapmadın, Hak seni; «Kün!» «Ol!» emri ile riyâzâta çekti.”

Fedâkârlıkların gösterileceği en mühim saha, nefislerin çok meylettiği mal ve servet husûsundadır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Mayıs, Sayı: 183