12 Ay İçinde Ramazan'ın Özel Yeri ve Kıymetinin Sebebi

RAMAZAN ÖZEL

Ramazan ayı 12 ay içinde neden bu kadar müstesna, kıymetli ve faziletlidir? Ramazan ayının her anını nasıl değerlendirmeliyiz? Mevlânâ Hazretleri bu hususta ne tavsiyede bulunuyor?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Aç gözün gafletten uyan,
İbadet eyle her zaman,
Receb, Şâbân u Ramazan,
Mübârek aylardır gelen…

Cenâb-ı Hak 24 saatlik bir gün içinde seher vaktine, 7 günlük hafta içinde Cuma gününe ayrı bir kıymet ve husûsiyet bahşettiği gibi, senenin 12 ayı içinde de Ramazân-ı Şerîfʼe müstesnâ bir fazîlet ihsân etmiştir.

Receb ve Şâbân ayları, Ramazân-ı Şerîfʼe hazırlık dönemiydi. Şimdi ise; ibadet, tâat, tevbe, istiğfar, infak gibi sâlih amellerle Hakkʼa yaklaşmanın en feyizli iklimi olan Ramazân-ı Şerîfʼi idrâk ediyoruz. Mânevî bir hazine değerinde olan bu mübârek zamanı, gafletle ziyan etmeyelim. Cenâb-ı Hakkʼın lûtfettiği bu kıymetli vakitleri, yine Oʼnun rızâ ve muhabbetini celbedecek olan, en kıymetli amellere sarf edelim.

Mevlânâ Hazretleri;

“(Gâfil) insan, kendisini ucuza sattı. O, çok kıymetli atlas bir kumaş gibiydi; tuttu, kendini (âdî) bir hırkaya yamadı.” buyurur. Paha biçilmez bir değeri bulunan Ramazân-ı Şerîfʼin gün ve gecelerini, nefsânî ve süflî meşgalelerle israf etmek de, böylesine ağır bir takdir hatâsına düşmek demektir.

Ramazan gecelerini; ekran başında eğlence programları izlemek, internette vakit harcamak yerine; teravihler, mânevî sohbetler, zikrullah, salevât-ı şerîfe, tevbe-istiğfar, tefekkür, Kurʼân tilâveti, teheccüd gibi, mâneviyâtımızı kuvvetlendirecek sâlih amellerle ihyâ edelim.

Unutmayalım ki Ramazân-ı Şerîf, riyâzat ve takvâ mektebidir. Cenâb-ı Hakkʼa yakınlık ve muhabbeti artırmanın en bereketli mevsimidir. Bu mânevî kazanç mevsiminde, âdeta teyakkuz hâlinde bir kulluk gayretine girelim ki, ondan lâyıkıyla istifade edenlerden olabilelim. Zira bereketli nisan yağmurlarının üzerinden akıp gittiği taşlık-kayalık zeminlere, çok bir faydası olmadığı gibi, bu rahmet ve mağfiret iklimine bîgâne kalarak ondan istifade etmemek de büyük bir hüsran ve pişmanlık sebebidir.

Bunun içindir ki Hak dostları bu mübârek ayı ihyâ edebilmek için ellerinden gelen bütün gayreti sarf etmiş, fakat yine de ondan lâyıkıyla istifâde edememe endişesi içinde, Cenâb-ı Hakkʼın af ve merhametine sığınmışlardır. Nitekim Câfer-i Sâdık Hazretleri Ramazan ayının son günlerinde şöyle duâ ederdi:

“Ey Ramazan’ın Rabbi olan ve Kur’ân’ı indiren Allâh’ım! İşte bu, kendisinde Kur’ân’ın indirildiği Ramazan ayıdır ve artık bitmek üzeredir. Yâ Rabbi! Bütün günahlarım affedilmeden fecrin doğmasından veya Ramazan’ın çıkıp gitmesinden, Senʼin merhametine sığınırım!..”

Velhâsıl, tevbelerin en makbul zamanı olan ve sâlih amellere kat kat fazlasıyla ecir ihsân edilen Ramazân-ı Şerîfʼin her ânını, ebedî kurtuluşumuz için bir ganimet bilelim. Nasıl olsa seneye bir daha gelir diyerek, tevbe ve sâlih amelleri tehir etme gafletinden, titizlikle sakınalım. Zira Ramazân-ı Şerîf, belki seneye bir daha gelir ama, ona kimin erişip erişemeyeceğini, yalnızca Allah Teâlâ bilir.

Bunun için büyükler; “Yarın yaparım diyenler helâk oldu!” buyurarak, bugünlerin kadr u kıymetini bilmemiz gerektiğini ısrarla vurgulamışlardır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2024 – Nisan, Sayı: 458