Zarf Ne Demek? Zarf Ne Anlama Gelir?

NE NEDİR?

Zarf ne demek? Zarf kelimesinin anlamı nedir? Zarf kelimesine örnek cümleler...

Zarf: Kab, kılıf, mahfaza anlamlarına gelmektedir.

ZARF KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Allâh Teâlâ için zaman ve mekân düşünülemez. O, zaman ve mekân kayıtlarından münezzehtir.29 Ezelde yalnız kendisi var olan ve var olmak için başka bir var ediciye muhtaç olmayan Cenâb-ı Hak, bilinmeyi ve bu bilinmenin îcâbı olarak ibâdetlerle tekrîm olunmayı murâd ettiğinden, “âlem-i kesret” (çokluk âlemi yâni kâinât) denilen mâsivallâhı30 yaratmıştır. Bu yaratışta, ilk önce husûle gelen, bir “nûr”dur. O nûr da, “Hakîkat-i Muhammediye”nin özü, aslı ve mayasıdır.

Nasıl ki kıymetli bir mücevher, çıplak bir sûrette takdîm edilmez ve etrâfına birtakım süslü ambalajlar konursa, bütün varlıklar da “Nûr-i Muhammedî”
karşısında o mevkîdedir. O’nun izzeti hakkı için yaratılmıştır. Buna göre varlığın ilk sebebi Cenâb-ı Hakk’ın bizzat Zât-ı Ulûhiyyeti, ikinci sebebi ise “Nûr-i Muhammedî” yi, şerefi ve kıymeti sebebiyle sâir varlıklar ile zarflandırmak ve tezyîn etmek gereğidir.

*****

Bugün dünyâ milletleri en mâhir âlimlerini toplayarak birer ansiklopedi vücûda getirirler ve bununla birbirlerine karşı övünürler. İngilizlerin Britannica’sı, Fransızların Larousse’u bu cümledendir. Lâkin bu milletler her yıl ansiklopedilerini tashih veya ikmâl ihtiyâcıyla yeni ve ilâve bir cilt çıkarırlar. Bunda, geçen zaman zarfında yapılan araştırmalar netîcesinde ortaya çıkan yeni bilgiler sebebiyle birtakım eski beyânlar tashih edilir veya onlara ilâvelerde bulunulur. Fennî keşiflerin akıl almaz bir seviyeye ulaştığı zamânımızda dahî, en seçkin âlimlerden müteşekkil ilim heyetlerinin vücûda getirdiği bu meşhur ansiklopediler bile, seneden seneye tekzîbe uğrayıp tashih ihtiyâcı duyarken, Kur’ân’ın temâs ettiği sayısız
fennî hakîkatler üzerinde asırlar boyunca böyle bir tashih ihtiyâcının hiç vâkî olmaması, onun ilâhî bir menşei bulunduğuna, yâni Allâh kelâmı olduğuna dâir en büyük delillerden biridir.

*****

Sevr Mağarası’nda misâfir kaldıkları zaman zarfında Hazret-i Ebû Bekr’in kızı Esmâ yemek getirir; oğlu Abdullâh ise babasının emri üzerine her gece mağarada onların yanında geceler, seher vakti yanlarından ayrılır, sanki Mekke’de gecelemiş gibi Kureyş müşrikleriyle sabahlardı. Son derece zekî ve kâbiliyetli bir genç olan Abdullâh, gündüz de Kureyş müşriklerinin arasında bulunur, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hakkında söylenen şeyleri dinler, kurulan hîle ve tuzakları Varlık Nûru’na haber verirdi.

*****

Resim, insanın sonsuzluğa ve mücerrede uzanabilen tahayyülünü, maddî plâna hapsederek sınırlandırır. Ayrıca İslâmʼın resimle alâkalı hükümleri de mâlumdur.20 İnsanların resimleri/sûretleri, onların zarf tarafıdır. Mühim olansa, insanın mazrûfudur, yani gönül âlemidir. Tasavvuf yolu da, sûret yolu değil, sîret yoludur. Sâlih ve sâdıklarla beraberlikten maksat; onların sûretlerinden ziyâde, sîretleriyle beraberliktir. Gönüllerden gönüllere mânevî cereyan hatları tesis edilmedikçe, bunun yerini tutması istenen hiçbir protezden, yani sunʼî vâsıtadan fayda hâsıl olmaz. Faydalı olan asıl görüntüler; iç dünyadaki akislerdir, gönüllerde kalan ulvî hâtıra ve intibâlardır.