Zamanı İyi Kullanmayanın Sonu!

Cemiyet Hayatımız

Cenâb-ı Hak Asr Sûresi’nde, zamanı iyi kullanamayan insanların hüsrâna düşeceğine işaret etmektedir. Namaz, oruç, hac gibi ibâdetlerde kullarına vakte riâyeti tâlim buyurmuştur. Bu sebeple Hak dostları zamana çok dikkat etmişlerdir. Vakti en faydalı şeylere hasretmeyi, ölçülü kullanmayı ve israf etmemeyi mühim bir esas hâline getirmişlerdir.

Sâlih bir mü’min, gaf­let­ten sa­kı­narak lüzumsuz is­tik­bâl en­di­şelerin­den kur­tu­lmalı ve içinde bulunduğu hâ­lin ih­yâ­sıy­la meş­gûl olmalıdır. Diğer bir ifâdeyle “İb­nü’l-Vakt” yani ömrünün ve bilhassa fiilen içinde yaşadığı vaktin kıymetini bilen ve onunla en güzel şekilde âhiretine hazırlık yapan kâmil bir mü’min ol­ma­lı­dır.

Tasavvufî terbiyenin en mühim esaslarından biri olan “Vukûf-i Zamânî” de zaman nîmetini çok hassas bir şekilde kullanmanın zarûretini ifâde etmektedir. Buna göre nefsini tezkiye, kalbini de tasfiye etmek isteyen bir mü’min, ecelin meçhûliyeti dolayısıyla her an kendini muhâsebe mecbûriyetinde olduğunun idrâki içinde, vaktini sâlih amellerle değerlendirmelidir.

Sohbetlere zamanında gelmek ve sohbeti zamanında bitirmek de bu hassâsiyetin îcaplarındandır. Geç kalarak kardeşlerimizi bekletmek ve sohbetin ortasında girip huzuru ihlâl etmek, zamanı israf olduğu gibi, aynı zamanda mühim bir kul hakkıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Sohbet ve Adabı, Erkam Yayınları