Zâlim ve Fâsıklardan Uzaklaşmak

Cemiyet Hayatımız

Bir mü’min için Hak dostları ve sâlihlerle beraber ve hemhâl olabilmek, tâlihlerin en büyüklerindendir. Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi, sâlihlerle ülfetin önemini vurgularken, bunun nefis terbiyesindeki mutlak tesirine de dikkat çekiyor.

Hak dostlarını ve mâneviyat ehlini tanıyıp onların huzurlarında ve çevrelerinde bulunabilmek, hâl ve davranışlarındaki feyiz ve rûhâniyetten istifâde etmek, Cenâb-ı Hakk’ın büyük bir lûtfudur, şükrü gerektiren müstesnâ bir nîmetidir. Nasıl ki bir gül bahçesinde gezen insanın üzerine gül kokuları sinerse, sâlihlerin meclisinde bulunan kimselerin gönüllerine de o güzel insanlardan feyz ve rûhâniyet akseder. Zira hâl sârîdir (sirâyet eder, yayılır). Bilhassa da insanoğlunun “hâl”lerinde bu özellik vardır. Dolayısıyla gönüller, dâimî bir tesir alışverişi hâlindedir. Bu bakımdan sâlih ve sâdık mü’minlerle beraberlik, nefis terbiyesinde -tıpkı radyasyon gibi- müşâhedesi imkânsız, fakat neticesi mutlak bir müessirdir.

Ecdâdımız; “Def’-i mefâsid, celb-i menâfîden evlâdır.” demişlerdir. Yani kötü ve zararlı şeylerin def edilmesi, iyi ve faydalı şeylerin kazanılmasından daha öncelikli ve mühimdir.

BİRİNCİ ŞART: ZÂLİM VE FASIKLARDAN UZAKLAŞMAK 

Dolayısıyla zâlim ve fâsık kimselerin menfî tesirlerine mâruz kalmaktan sakınmak, sâlihlerin feyiz halkasına dâhil olmaktan da önce gelen bir zarûrettir.

 İmâm Gazâlî Hazretleri, nasihatlerinden birinde buyurur ki:

“Evlâdım! Son derece dikkat edeceğin bir husus varsa, o da kimlerle düşüp kalktığındır. Şunu iyi bil ki, bir sepet sağlam elma, içindeki bir çürük elmayı sağlama çıkartamaz. Fakat bir  çürük elma, hepsini çürütebilir. Bunun için dâimâ sâlihlerle düşüp kalk!”

Rasûlullah –sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sâlihlerle beraber olup fâsıklarla ihtilâttan sakınmanın ehemmiyetini ne güzel ifâde buyurmuştur:

“İyi arkadaşla kötü arkadaşın misâli; misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan ikram eder veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince; o, ya senin elbiseni yakar yahut da onun pis kokusu sana sirâyet eder.” (Buhârî, Buyû, 38)

Görüldüğü üzere insanın rûhî temâyülleri, yakınında bulunanlara istidatları nisbetinde -az veya çok- fakat mutlakâ sirâyet eder. Üstelik hâllerdeki sirâyet, sirâyet eden hâlin “müsbet” veya “menfî” olmasına da bağlı değildir. Her hâlükârda intikal gerçekleşir. Yeter ki bu yakınlıkta “muhabbet” ve ünsiyet” bağları bulunsun.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından, Erkam Yayınları