Zahir Ne Demek? Zahir Ne Anlama Gelir?

NE NEDİR?

Zahir ne demek? Zahir kelimesinin anlamı nedir? Zahir kelimesine örnek cümleler...

Zâhir: Görünen, meydanda olan, belli, açık, âşikâre. Dış görünüş. Tabiî, şüphesiz anlamlarına gelmektedir.

ZAHİR KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi, Peygamberlerin Serveri, Âlemlere Rahmet, beşeriyete emsalsiz örnek şahsiyet, bu cihanda en büyük istikâmet rehberimiz, kıyâmet gününde ise şefâat melceimiz, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ’ya, O’nun pâk âilesine ve güzîde ashâbına sonsuz salât ü selâmlar olsun!

Yüce dînimiz İslâm, bir inanç sistemi olduğu kadar, aynı zamanda bir hayat nizâmıdır. Dış dünyamızı ve zâhirimizi bir nizâma kavuşturduğu gibi, iç dünyamızı ve kalbî hayatımızı da tanzim eder.

*****

İslâmʼın hedeflediği “kâmil bir müʼmin” olabilmek için, muhteşem dînimizi; şekil ve ruh, madde ve mânâ, zâhir ve bâtın bütünlüğüyle idrâk edip yaşamaya çalışmamız zarurîdir.

*****

“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîs-i şerîfi muktezâsınca, hayatın her safhasında Allah Rasûlüʼyle fikriyat ve hissiyat,
hâl ve fiil beraberliği içinde olabilme, zâhiren ve bâtınen Peygamber Efendimiz’e -istîdâdımız nisbetinde- benzeyebilme gayretidir.

*****

İslâmʼın hedeflediği “kâmil bir insan” seviyesine nâil olabilmek için, dînî hayatı; madde ve mânâ bütünlüğü, zâhir ve bâtın derinliği,
akıl ve kalp âhengi, şekil ve ruh beraberliği içinde kavrayıp yaşamak îcâb eder.

Gerçek tasavvuf, İslâmʼın zâhirine ilâveten, bâtın plânında da kavranıp yaşanması gayretinden ibârettir. Bu ise meşhur tâbiriyle; “şerîat, tarîkat, hakîkat ve mârifet” bütünlüğü içerisinde İslâmʼı idrâk etmeyi gerekli kılar.

*****

Büyük velîlerden Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, çoğu zaman yemek pişirip sofra kurma işlerinde bizzat hizmet ederdi. Yemek hazırlanırken
ve yenirken, kalben uyanık olup bir an bile gâfil kalmamaları için, talebelerine tavsiyelerde bulunurdu. Müridleriyle birlikte yemek yediğinde, onlardan biri, bir lokmayı ağzına gafletle götürse, derhâl onu yumuşak bir lisanla îkâz eder ve bir lokmayı bile Allâhʼı unutarak yemelerine gönlü râzı olmazdı.

Yemek; zâhiren bir ibadet değildir. Fakat Allâhʼı zikrederek yenilen her lokma, ibadetlerde feyz ve huşû hâline vesîle olur. Allahʼtan gâfil olarak yenilen lokmalar ise, kalbe kasvet, gaflet ve hantallık verir.

*****

Dînin derûnî ve ruhânî ciheti, mârifet ve takvâ derinliği olan tasavvufî yönü ihmâl edildiğinde, geriye kuru bir kâideler manzûmesi kalır. Bununla birlikte, bilhassa günümüzde tasavvufî neşveye sahiplik iddiasıyla arz-ı endâm eden bâzı çevreler gibi, her şeyi bâtınî hükümlerden ibâret görüp dînin zâhirî hükümleri diyebileceğimiz şerîati hafife almak da, tasavvufun hakîkatinden uzaklığın açık bir göstergesidir.

*****

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Bâtına ehemmiyet vermek, zâhire de ehemmiyet vermeyi îcâb ettirir. (Yani zâhir ve bâtının bir âhenk içinde olması zarurîdir.) Bâtınla meşgul olurken zâhiri ihmâl eden kimse zındıktır. Onun elde ettiği bâtınî hâllerin hepsi istidraçtır.3 Bâtınî hâllerimizin sıhhatini gösteren en iyi ölçü, zâhirimizin şer’î ölçülere göre tanzim edilmesidir. İstikâmet yolu işte budur.”