Zâhid Kime Denir? Zâhid Kimdir?

NE NEDİR?

Zâhid kime denir? Zahid kimdir?

Zahid: Zühd sâhibi, harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden uzak duran kimseye denir.

ZAHİD KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

İnsan, dünya ile alâkasının kesileceğini, hayır veya şer ne yapmışsa onlarla baş başa kalacağını, amellerinin karşılığını eksiksiz göreceğini düşündüğünde, günahlardan uzaklaşır ve sâlih amellere daha çok rağbet eder. Yani ölümü tefekkür etmek, şuurlanmaya, hayâta çekidüzen vermeye ve âhireti güzelleştirmeye vesîle olur. Nitekim bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:

“Ölümü çokça hatırlayın! Çünkü ölümü hatırlamak, (insanı) günahlardan arındırır, dünyaya karşı zâhid kılar. Eğer zenginken ölümü düşünürseniz, sizi zenginliğin âfetlerinden korur. Fakirken tefekkür ederseniz, hayâtınızdan memnun olmanızı sağlar.” (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 47)

*****

Bu hususta İmam Gazâlî şöyle buyurur:

“Tefekkürün meyvesi ilim; hâl kazanmak ve amel-i sâlihlere yönelmek içindir. Kalpte ilim hâsıl olunca, kalbin durumu değişir. Kalbin durumu değişince
âzâların amelleri de değişir. Bu bakımdan amel, hâle tâbîdir, hâl ilme, ilim de tefekküre tâbîdir. Öyleyse tefekkür, hem başlangıç hem de bütün hayırların anahtarıdır.

Gerçek tefekkür, insanı çirkinliklerden güzelliklere, hırstan zâhidlik ve kanaate sevk eden tefekkürdür. Bu öyle bir tefekkürdür ki insana müşâhede ve takvâ hâli kazandırır.” (İmâm Gazâlî, İhyâ, VI, 47)

Amele dönüşen tefekkür ve tahassüs sâyesinde insan, kâinattaki hârikaları alelâde görme hastalığından da kurtulur.

*****

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, zühd hâlini ne güzel târif buyurmuşlar:

“Dünyada zâhidlik, ne helâli haram bilmek ne de malı mülkü terk etmekledir. Dünyada zâhidlik, ancak Allâh’ın mülkünde olana kendi elindekinden daha fazla îtimâd etmen (yani rızka değil, Razzâkʼa güvenmen); başına bir musîbet geldiği ve yakanı bırakmadığı müddetçe, onun ecir ve mükâfâtından son derece ümitvâr olmandır.” (Tirmizî, Zühd, 29/2340)

*****

Dünyaya karşı zâhid olmak, fakirlikte ve zenginlikte dünyadan kalben müstağnî kalabilmektir. Mühim olan; dünyevî meşgaleleri, âhireti ihmâl etmeksizin sürdürebilmektir. Yani dünya ile meşgûl olurken kalbi gafletten korumaktır.

*****

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurur:

“Gerçek fakir, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve hâlini anlayıp kendisine yardım edecek biri çıkmayan, (buna rağmen) halktan bir şey isteyemeyen (müstağnî) kimsedir.” (Buhârî, Zekât, 53)

Rasûlullah r Efendimizʼe ganimetlerin beşte biri gelirdi, dilese gâyet zengin bir hayat sürebilirdi. Fakat O, fakrʼı ve zâhidâne bir hayatı, gönüllü
olarak tercih eder, kifâyet miktarıyla yetinir, geriye kalanı infâk eder, böylece “ağniyâ-i şâkirîn”e örnek olurdu. Evinde sudan başka hiçbir şeyin olmadığı zamanlarda da sabır ve şükür hâliyle “fukarâ-i sâbirîn”e fiilî kıstas, yani canlı bir örnek olurdu.