“Yetiş yâ Abdülkâdir Geylânî” Demek Şirk midir?

Tasavvuf

Tasavvufta herhangi bir sebepten daralma veya zorlukla karşı-laşma ânında tasavvuf büyüklerine sığınmalar görülmektedir. “Yetiş yâ Abdülkâdir Geylânî” gibi. Eğer insanlardan birine sı-ğınmak câiz olsa Peygamberimiz buna daha lâyık değil mi? Bu meselenin izahı nedir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

İstimdâd; meded ve himmet beklemenin ne olduğunu daha önce açıklamaya çalıştık. Böyle bir sığınmanın aslında doğrudan Allah’a olması gerektiğini belirttik. Buradaki sığınma, eğer insanlara yapılan bir sığınma olarak değerlendirilirse elbette Hz. Peygamber (s.a.) buna daha lâyıktır. Ancak buradaki sığınmayı beşere yapılan sığınma gibi görmemek gerekir.

Sûfîler istimdâd ve istiâne için Şeyhu’l-İslâm Kemâlpaşazâde’nin de Şerh Hadîs-i Erbaîn’inde naklettiği: “İşlerinizde şaşkınlığa düşünce ehl-i kubûrdan yardım (istiâne) isteyiniz[1] rivâyetini naklederler. Ehl-i kubûr, ölüler veya ölümü düşünerek kendilerini ölüm sonrasına hazırlayanlardır. İnsan dünyâ işine dalmaktan şaşkına dönünce, kabir ehlinin hâlini, ölümü ve ölüm ötesini düşünerek kendini toparlamak ve onların hâlinden kendi hâline bir ibret yardımı alıp gönlünü Allah’a rabtetmek durumundadır.

Ölüm râbıtası veya tefekkür-i mevt, insanı dünyâ lezzetlerine dalmaktan belli ölçüde korur. Çünkü hadîs-i şerîfte: “Dünyâ lezzetlerini unutturan ölümü çokça düşünün[2] buyrulmuştur. Şu hâlde istiâne ve istimdâd, kulluğa rûhî bir hazırlıktır. Allah’tan başkasından meded umma değildir.

Dipnotlar:

[1]. Bkz. Keşfü’l-hafâ, I, 88, hadîs no: 213.

[2]. Tirmizî, Kıyâme, 26; Neseî, Zühd, 31; İbn Hanbel, II, 293.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları