Yemenli Samir Nebîl'in Hidayet Öyküsü

Hikâyeler

İsmi, Samir Nebîl. Yemenli bir baba ile Sırp bir annenin oğlu. Sırbistan'da tıp eğitimi aldığı sırada sosyal medyada, Osman Nuri Topbaş Hocaefendi'nin "Kainat, İnsan ve Kur'ân'da Tefekkür" adlı kitabına rastladı. Okuduktan hemen sonra, kitabın muhteviyatına uygun bir karar alan Samir'in İslam hakkındaki fikirleri değişti ve Müslüman olmaya karar verdi. Bu kararından 80 gün sonra umre ve hac için çıktığı seyahat sırasında şehit olan Samir, ardında, nasıl İslam olduğunu açıklayan bir yazı ve vasiyetini bırakır.

"Facebook’taki bütün arkadaşlarıma ve kardeşlerime merhaba…

Ben Samir Nebîl isimli bir gencim. Bugün internet oturumuna daha önce katıldığım ve Allah’ın gazab ettiği şekilde değil çok daha farklı bir biçimde katılacağım. Nasıl ben hidayete erdiysem sizin de aynı şekilde hidayetinize vesile olmasını umduğum hikayemi anlatacağım.

Arkadaşlarım, ben Samir Nebîl. Babam Yemenli annemse Sırp. Sırbistan’da tıp okuyorum. Bütün hayatımı Allah’ı inkâr ederek yaşadım. Onun varlığını kabul etmedim ve kainatın tesadüf eseri oluştuğunu iddia eden Marksist ideolojiye inandım. Babam bana böyle öğretti. Zaten kendisi de komünist parti üyesi. Bütün hayatımı günah işleyerek geçirdim, internet üzerinden gençleri inkâr ve küfre davet edip durdum. Siz de facebook’tan görüyordunuz, nasıl Allah’ı inkâr ediyor ve ne söylediğim hakkında bir lahza düşünmeden İslâm’a ve Müslümanlara nasıl da hakaret ediyordum.

Fakat elhamdülillah, ben şu an yeniden doğdum. Daha önceki haliyle hiç alâkası olmayan bir varlık oldum ve Kur’ân okumaya yöneldim. Bu da Salih’in facebook sayfasında okuduğum bir kitap vesilesi ile oldu. Kitabın ismi Kainat, İnsan ve Kur’ân’da Tefekkür. Müellifi, Osman Nuri. Bu kitap Cenâb-ı Hakkın kainattaki mucizelerinden ve bu mucizeleri tefekkür etmemiz gerektiğinden bahsediyor. Büyük bir dikkat ve açık bir kalple okudum. Anladım ki, bu kâinât ve içerisindeki bunca mahlûkat tesadüf eseri yaratılmış olamaz.

Kesin olarak şuna kanaat getirdim; bu alemin bir yaratıcısı vardır ve o da Allah Azze ve Celledir. Kitabı okurken şu ayete rastladım: “Kendinizde de ayetler vardır, görmez misiniz?” Şiddetli bir şekilde ağladım. Ben tıp okuyorum. Kadavra incelemelerinde her gün Allah’ın mucizelerini gördüğüm halde bu insanın bir yaratıcısı olması gerektiğini düşünmüyordum.

Bilmiyorum nasıl bütün hayatımı yaratıcıyı inkâr ederek geçirmişim. Fakat elhamdülillah bugün, okuduğum bu güzel kitap sayesinde hakikati anladım. Bu kitap Allah’ın varlığına dair maddî delilleri îmânî bir nefha ile bir araya getiriyor. İşte bu nefha aklımdan önce kalbimi titretti. Sonunda şu kesin kanaate vardım: insanlığın rahatı, insanoğlunun huzuru, yücelik, bereket, temizlik ancak ve ancak Allah’a dönmekle olur. Bu gece tevbemi ilan ediyor ve “eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden resulullah” diyorum. Namazı öğrenir öğrenmez kılmaya başlayacağım. Çünkü hayatımda hiç namaz kılmadım.

Ey rabbim, tevbemi kabul eyle, beni affet ve bu kitabı yayınlayanlara ve müellifine hayırlar nasip eyle. Bu tevbemin sevabını bu müellifin haseneleri arasına yaz.

Arkadaşlarım, bilahare bu kitabı internette yayınlayacağım. Bu kitabı yayınlayanlardan ricam, eğer varsa İngilizce ve Sırpça nüshasını da internete koysunlar ki Sırp sitelerinde de yayınlayalım."

SAMİR NEBİL'İN VASİYETİ

Samir Nebîl Kardeşimiz, Müslüman olduktan sonra, tıp eğitimi aldığı Sırbistan'dan umreye gitmek için, önce babasının memleketi olan Yemen'e gelir. Fakat bu dönem, Arap Baharı gösterilerinin de patlak verdiği bir vakte rastlar. Bu gösterilerde yaralananlara tıbbi yardımda bulunurken, Samir'e şarapnel parçaları isabet eder ve şehit düşer. Samir Nebîl Kardeşimizin şehadetine tanıklık eden arkadaşı, onun ardından aşağıdaki mektubu yayınlar.

"Bu satırlar, tevbe ettikten sonra şehadet şerbetini içen bir yiğidin hikâyesidir. Ümmetin gençlerinin hidayetine vesile olur ümidiyle sizlere aktarıyorum.

Bismillâhirrahmanirahim

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir hâlde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” (Al-i İmran 169-170)

Fedakarlığın, iftiharın, izzetin abideleştiği bir misal, şehit Samir Nebîl’in şeb-i arusunu sizlere müjdeliyoruz. O Yemen’de göstericiler üzerine açılan rastgele ateş sonucu yaralananlara tıbbî yardımda bulunurken kendisine isabet eden şarapnel parçalarıyla şehid oldu. Değerli kardeşlerim bu genç şehidin ilginç bir hikâyesi var. Son nefesini verirken kendisinden işittim. Vasiyette bulunuyordu. Şahadet şerbetini içerken ömrünün son anlarında hangi vasiyetlerde bulunduğunu size anlatacağım.

Kardeşlerim, o şöyle diyordu: Benim için üzülmeyiniz, ben Hak –celle ve ala- ile, habibi Mustafa –aleyhisselam- ile buluşmaya gidiyorum. Yüce Rabbim daha birkaç ay önce beni İslâm ile şereflendirdikten sonra şimdi de şehadet şerbetini içiriyor. Ben çok mutlu ve mes’ûdum. Resulullah –sallallahu aleyhi ve sellem-in ziyareti için umre ve hacca gitmeye ne kadar da müştak idim. Subhanallah, Yemen üzerinden umreye gitmek üzere Sırbistan’dan gelmiştim! Fakat Cenab-ı Hak’tan dileğim ebediyet cennetlerinde beni Resulullah –sallallahu aleyhi ve sellem- ile buluşturmasıdır.

Kardeşlerim, sizden iki ricam var. Birincisi: Sayesinde İslam ile müşerref olduğum “Tefekkür” kitabını kabrime koyun! Allah onun yazarı ve müellifinden razı olsun. Evimdeki sefer çantamda bu kitaptan var. Onu kabrime koyun ki, orada benim enisim, yoldaşım olsun. İkinci ricam: Ben Umre’ye ve Hacca gitmek istemiştim. Müslüman kardeşlerimden kim benim adıma umre ve hac yapmaya güç yetirirse yapsın. Allah hepinizden razı olsun! Allah kimseyi yapabileceğinden fazlasıyla mükellef tutmaz. Son olarak Rabbimin mağfireti ve rahmeti için bana dua ediniz! İşte ben kalbim Allah’ın zikriyle inşirah bulmuş olarak sizlere veda ediyorum:

أشهد أن لا إله إلا الله وأشهد أن محمدا رسول الله.

Sözü burada bitti ve kendinden geçti. Beş gün sonra da vefat etti ve tertemiz ruhu Hakka –celle ala- yükseldi. Kardeşlerim size şu sevinçli haberi de vereyim; yüzü mütebessim idi, kokusu misk kokusu gibiydi. Şehadet şerbetini içtiği mekânın dört bir tarafına yayıldı. Hâlâ o koku aynı şekilde devam etmekte.

Yüce ve kudret sahibi olan Allah’tan dileğim onu geniş cennetlerine yerleştirsin ve ona bu dünyadaki evinden daha hayırlı bir ev ve ehlinden daha hayırlı bir ehil versin. Allah’ım Habibin Muhammed (a.s) hürmetine kabul eyle! Kabul eyle!

Şehadet sana mübarek olsun Samir kardeşim! Sen kardeşlerini gözetip onlara hizmet ederek Rabbine kulluk yaptığın bir anda içtin bu şehadet şerbetini…

Allah’ım bize senin yolunda şehit olmayı nasib eyle, ey âlemlerin Rabbi! Nebimiz es-sadiku’l-emin Muhammed Mustafa –sallâllahu aleyhi ve sellem-in elinden, yudumladıktan sonra hiç susamayacağımız kevser suyunu içmeyi nasib eyle!"

Samir Nebîl'in facebook profilinden yayınladığı hidayet öyküsü.