Yaz Okulu Heyecanı

HİZMET

Değerli büyüğümüz “din heyecandır, geometri değildir” diyor. Heyecan olmadan ibadet de, hizmet de değerini yitirir. Din eğitimi, heyecanla kaimdir. Bu heyecana en çok da yaz kurslarında ihtiyaç duyulur.

Tanrı dağlarının başı her mevsim beyaz kalsa da etekleri yeşillenmeye başladı. Baharın gelişi, insanı canlandırıyor. Yazın gelmesi demek Kuran Kursu eğitimcilerinin tabiatın uyanması gibi canlanması demektir. Yeni yüzler, cıvıl cıvıl sınıflar... Yaz kursu, vakit olarak kısa sürse de yaşanan hadiseler bir kış dönemine bedeldir. Her bir öğrencinin gönlüne dokunduğunuzda ayrı bir hikâye ile karşılaşırsınız. Kıssaların insanı pişirmesi gibi her hikâyesi olan öğrenci de eğitimcisini pişirir. Ava giderken avlanan avcı gibi öğrenci de hocasını eğitir, olgunlaştırır.  Eğitimci, yaz kurslarını kıssadan hisse almak için bir nimet olarak görmelidir. Ne kadar hisse alabildik bilemeyiz ama geçen yıl yaşadığımız bir hadiseyi paylaşmak isterim:

“BU KURS BANA ŞİFA OLDU”

Bişkek’teki kursumuz yaz dönemine hazırlanmıştı. Sınıflar yedi yaştan yetmiş yaşa kadar her yaş grubundan kız öğrencilerle dolmaya başlamıştı. Yaz kursu olduğu için bir annenin ısrarlı talebi üzerine altı-yedi yaşındaki erkek çocuklara yönelik eğitim programı da hazırlandı. O sınıfta çekik gözlü, ufacık tefecik, Sultan adında altı yaşında bir oğlan çocuğu da vardı. Çok akıllı, dersleri canla başla dinleyen sevimli bir yavrucaktı. Annesi ile birlikte derse geliyordu. Annesi, 5-6 ay önce bir çocuğunu kaybetmişti. Ders aralarında sohbet ettiğimizde “bu kurs bana şifa oldu” diyordu.

HOCASINI ÇOK SEVİYOR

Yaz kursunun sonlarına doğru annesi, oğlu Sultan ile bize yaşadıklarını anlattı: “Sultan, burayı çok seviyor. “Ben oradan başka okula gitmem, benim okulum bu kurs” diyor. Akşam yatmadan bizi tembihliyor: “Sakın uyuyup kalmayın! Beni uyandırın, ben kursuma gideceğim!” Normalde sabah saat on, on birlere kadar uyuyan bir çocuktu. Ama bu kursa başlayalı, her gün erkenden kalkarak, çantasını alıyor, kapıya çıkıp, merdivende oturarak bizi bekliyor. Eve gelince, yatana kadar susturamıyoruz. Kursta ne yaptıysa, neler öğretildiyse hepsini gelip evde anlatıyor. Derslerde kazandığı hediyeleri, altın saklar gibi saklıyor. Hafta sonlarını artık hiç sevmiyor. Bize sürekli “Pazartesi daha olmadı mı, ben şimdi sabahtan akşama kadar evde mi duracağım?” diyerek bizleri bıktıracak dereceye getiriyor. Hocasını o kadar çok seviyor ki sürekli ondan bahsediyor. Bir gün “beni mi çok seviyorsun, hocanı mı?” diye sordum. Sultan, biraz bekledikten sonra “seni seviyorum, galiba” dedi. Ben “niye durakladın ve şüpheyle söyledin” diye sorunca oğlum “hocamı çok seviyorum ama sen küsersin diye söyleyemedim” dedi.

BİZİM SULTAN

Sultan, bizim gündemimiz oldu. Hoca hanımlarla toplantılarımızda ilk örneğimiz artık Sultan. Sohbetlerimizde örnek verirken Sultan’ın heyecanını anlatarak başlıyoruz. Evimizde, Sultan konuşulur oldu. Sultan, artık “Bizim Sultan” oldu.

Bizim Sultan, iki konuda bizi düşündürdü:

Birincisi, Sultan, Kuran Kursunu bulmasaydı, neyi bulurdu acaba? Neyin heyecanıyla yaşardı, neye bütün vaktini feda ederdi? İslam fıtratına göre doğan Sultan’a anne baba başka bir yol çizseydi onun hayranı olurdu. Nice Sultan’lar yanlış yönlendirmelerin kurbanı oluyor, internet başında, bilgisayar oyunları karşısında heba olup gidiyor. Eğitim, boşluk kabul etmez.

İkincisi, Sultan bize unuttuğumuz heyecanı hatırlattı. Bir eğitimci, Sultan’ın heyecanını yakalasa gökyüzünün rengi değişir.

Bir imam Sultan kadar heyecanlı olsa camisi de mahallesi de gül bahçesine döner.

Sultan’ın heyecanını yaşayan anneler milletin istikbalini kurtarır.

Sultan’ın heyecanını yaşayan her meslek sahibi huzuru yaşar ve yaşatır.

Velhasıl Sultan’ın heyecanını yaşayan insan fıtratına döner. Hem kendini, hem insanlığı kurtarır.

EĞİTİMDE HEYECANIN ÖNEMİ

Değerli büyüğümüz “din heyecandır, geometri değildir” diyor. Heyecan olmadan ibadet de hizmet de değerini yitirir.

Din eğitimi, heyecanla kaimdir. Bu heyecana en çok da yaz kurslarında ihtiyaç duyulur.

Kaynak: Hatice Şahin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 448