Yavuz Sultan Selim Nasıl Öldü?

Hikâyeler

Hayatlarında Allâh ile beraber olmayanlar, ekseriyetle son nefeslerinde bu nîmete mazhar olamazlar. Bu yüzden, güzel bir ölüm için hayâtı gâyeli kullanmak zarûrîdir.

Yavuz Sultan Selîm Hân’ın nedîmi Hasan Can şöyle anlatır:

“Yavuz’un sırtında şîrpençe adı verilen bir çıban çıkmıştı. Çıban, kısa zamanda büyüdü, bir delik hâline geldi. Öyle ki, yaranın içinden Yavuz’un ciğerini görüyorduk. Kendisi çok muzdaripti. Âdeta yaralı bir arslan gibiydi. Acziyeti bir türlü kabullenemiyor, cengâverlerine taktik ve tâlimat vermeye devâm ediyordu. Yanına yaklaştım. Bana kendi hâlini kasdederek:

«–Hasan Can, bu ne hâldir?» dedi.

Ben de, artık fânî yolculuğun sonuna gelmiş, bâkî hayâtın başına ulaşmış olduğunu sezdiğim için gönlümü şimdiden yakan ayrılık hüznüyle:

«–Pâdişâhım, artık Allâh Teâlâ ile beraber olma zamanınız herhâlde geldi!» dedim.

Koca sultan döndü, yüzüme hayretle baktı:

«–Hasan, Hasan! Sen beni bu âna kadar kiminle beraber zannederdin? Cenâb-ı Hakk’a teveccühümde bir kusûr mu müşâhede eyledin?» dedi.

Bu sözler karşısında mahcûb olarak:

«–Hâşâ Sultanım! Öyle demek istemedim. Sâdece içinde bulunduğunuz zamanın diğerlerinden farklı olduğunu beyân için ihtiyaten buna cür’et edebildim.» dedim.

Koca Sultan, artık bambaşka âlemlere dalmış vaziyette bana son hitâbı olarak:

«–Hasan! Sûre-i Yâsîn’i oku!» dedi.

Nemli gözlerle tilâvete başladım. «Selâm» âyetine geldiğim zaman muazzez rûhunu Rabbine teslîm etti.”

Hayatlarında Allâh ile beraber olmayanlar, ekseriyetle son nefeslerinde bu nîmete mazhar olamazlar. Bu yüzden, güzel bir ölüm için hayâtı gâyeli kullanmak zarûrîdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları