Vukuf-i Adedî Ne Demek? Tasavvufta Vukuf-i Adedî'nin Anlamı Nedir?

Tasavvuf

Nakşibendiyye tarîkatinde seyr u sülûkün temel kâideleri arasında yer alan "Vukuf-i adedî" ne demektir? Kelime anlamı nedir?

Tasavvuf bir ahlak eğitimidir. Bu eğitimin adı seyr u sülûktür. “Seyr” lügatte gezmek, “sülûk” de yürümek ve gitmek demektir. Tasavvuf kavramı olarak “seyr” sâlikin cehaletten ilme, kötü ve çirkin huylardan güzel ahlaka, kendi varlığından Hakk’a doğru hareket edip yürümesidir. Sülûk ise, tasavvuf yoluna girmiş kişiyi Hakk’a vuslata hazırlayan ahlakî eğitimdir. Başlangıcı “tevbe”, sonu da Hakk’ın hoşnutluğu ve sevgisine erme eylemidir. Bir başka ifadeyle seyr u sülûk, tasavvuf ve tarikata giren kimsenin manevi makamlarını tamamlayıncaya kadar geçirdiği safhaların bütününe verilen addır.

VUKUF-İ ADEDÎ NE DEMEK?

Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretleri’nin ortaya koyduğu onbir esas, Nakşibendiyye tarîkatinde seyr u sülûkün temel kâideleri olarak kabûl edilmiştir. Kelimât-ı kudsiyye diye isimlendirilen bu kâideler şunlardır:

  1. Hûş der dem
  2. Nazar ber kadem
  3. Sefer der vatan
  4. Halvet der encümen
  5. Yâd kerd
  6. Bâz geşt
  7. Nigâh dâşt
  8. Yâd dâşt
  9. Vuk¯uf-i zamânî
  10. Vuk¯uf-i adedî
  11. Vuk¯uf-i kalbî

Vukuf-i Adedî Kısaca

Zikir sayısına dikkat ve riâyet etmek.

Vukuf-i Adedî'nin Anlamı Nedir?

Zikrin adedine dikkat ve riâyet etmektir. Mürşid-i kâmiller, sâlikin mânevî hâline göre belli miktarda zikir verirler.[1] Çünkü zikrin de umulan netîceyi hâsıl edebilmesi için, belli bir tekrar sayısı, tâbir câizse bir dozajı vardır. Bu sebeple sâlikin zikir esnâsında dikkatinin dağılıp gönlünün vesveseye düşmemesi için, mürşidinin söylediği ölçülere ve verdiği sayıya riâyet etmesi gerekir. Zîrâ zikirde her ne kadar evveliyetle keyfiyet mühimse de, zikrin kemmiyeti, yâni muayyen bir hudûdu ve ölçüsü olmadığı zaman, bâzen zihnî ve kalbî huzursuzlukların görülmesi de muhtemeldir. Bu durum her şeyde olduğu gibi, zikirde de ifrat ve ölçüsüzlükten doğabilecek hatâların bir neticesidir. Bu sebeple zikri hem keyfiyet ve hem de kemmiyet itibâriyle en güzel bir sûrette îfâ etmeye gayret göstermelidir. Zîrâ zikirde sayıya riâyet, mücerred olarak sayı saymak değil, sayı çerçevesi içinde “kalbî zikri” derinleştirmektir. Bunun ise zikrin keyfiyetine mânî olmadığı gibi, aslında onu takviye eden bir şart olduğu açıktır.

Hakîkaten zihin, muhtelif düşüncelerle dolu ve kalb de çeşitli endişelerle huzursuz bir hâlde iken yapılan zikirde, adede riâyet de çoğu zaman mümkün olmaz. Bu sebeple aklı dağınıklıktan koruyup, zikir esnâsında dikkati zikrin mânâsı üzerinde teksîf etmekle berâber, zikrin adedine de riâyet etmek, aynı zamanda bu işe gösterilen ciddiyetin bir ifâdesidir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları