Vaktinde Kılınmayan Namazların Kazası Nasıl Yapılır?

Namaz İlmihali

Zamanında kılınmayan namazların kazası nasıl yapılır? Namazlar kaza edilirken bir sıra gözetilmesi gerekli midir? Vaktinde kılınamayan namazların kaza edilme şekli.

Bir namazın eda şekli nasılsa kazası da aynı olur. Meselâ; seferde iken dört rekâtlı namazlarını kaçıran kimse bunları ister seferde isterse aslî vatanına döndükten sonra kaza etsin, iki rekât olarak kaza eder. İkâmet halinde tam olarak kılınması gereken namazları kazaya bırakan kimse de, bunları hazarda veya seferde yine tam olarak kaza eder.

Namazlar kaza edilirken gizli okunacak namazda kıraat gizli yapılır. Açıktan okunacak namazı imam kıldırırsa açıktan okur. Tek başına kılınırsa açık veya gizli okumakta serbestlik bulunur.[1]

Şâfi ve Hanbelîler’e göre, namazları kaza ederken bulunulan yer ve zamana bakılır. Seferî olan kimse dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kaza eder. Bu namazın seferde veya ikâmet halinde iken kazaya kalmış olması hükmü değiştirmez. Seferde kazaya kalan da, ikâmet halinde kaza edilince, dört rekât olarak kılınır. Çünkü namazlarda aslolan onları tam olarak kılmaktır. Çünkü kısaltmanın sebebi olan yolculuk kalkmıştır.

KAZA EDİLECEK NAMAZLAR ARASINDA BİR SIRA TAKİP ETMEK ŞART MIDIR?

Namazlar kaza edilirken bir sıra gözetilmesi gerekli midir? Eğer namazı kaza edecek kişi tertip sahibi ise, kaza namazı ile vakit namazı arasında sıraya uymak gerekir. Tertip sahibi değilse, bu namazı kaza etmeden diğerlerini kılabilir.

Bir kimsenin tertip sahibi sayılması için altı vakitten fazla namazı kazaya kalmamış olmalıdır. Vitir namazı dahil altı vakit namazı kazaya kalınca tertip sahibi olmaktan çıkar. Artık bu kimsenin ne kaza namazları arasında, ne de kaza namazları ile vakit namazları arasında sıra gözetmesi gerekmez.

Tertip sahibi olan kimsenin bir farz namazını veya Ebû Hanife’ye göre vâcip olan vitir namazını özürsüz yere veya hayız ve nifas gibi namazı düşüren nitelikte olmayan bir özür sebebiyle vaktinde kılmamış olması halinde, bu namazı ilk vakit namazından önce kaza etmesi gerekir.

Meselâ; tertip sahibi kimse sabah namazı vaktinde uyuyup kalsa, bu namazı o günün öğle namazından önce kaza etmesi gerekir. Eğer öğle namazını önce kılsa, sıra gözetilmediği için bu namaz İmam Muhammed’e göre fasit olur. Ebû Yusuf’a göre farz olmaktan çıkar, nâfileye dönüşür. Ebû Hanife’ye göre ise geçici olarak sahih olmaz. Şöyle ki: Bundan sonra o sabah namazını kaza etmeden beş vakit namazını daha eda edecek olursa, bu altı vaktin hepsi de sahih olmuş olur. Fakat böyle beş vakit namazını daha kılmadan o sabah namazını kaza ederse arada kılmış olduğu vakit namazları fasit olup yeniden kılınmaları gerekir.

Kazaya kalan namazlar çeşitli olup da vakit, bunlardan yalnız bir kısmı ile vakit namazını kılmaya elverişli bulunursa, sağlam görüşe göre, sıra gözetme zorunluluğu kalkar.

Tertip sahibinin sıra gözetmesinin delili; Rasûlullah (s.a.s)’ın Hendek Savaşı’nda dört vakit namazı kılamayınca bunları sıraya sokarak ve vakit namazından önce kılmasıdır. Başka bir delil; İbn Ömer (r. anhümâ)’in şu sözüdür: “Sizden her kim bir namazı kılamaz da, ancak imamla birlikte namaz kılarken hatırlarsa namazını tamamlasın. Bundan sonra unuttuğu namazı yeniden kılsın. Sonra da imamla birlikte kıldığı namazı iade etsin.” [2]

Tertibi düşüren sebepler üçtür:

a) Kazaya kalan namazların sayısının vitir dışında altı vakit ve daha fazla olması,

b) Müstehap olan vaktin hem kaza hem de vakit namazı birlikte kılınamayacak kadar dar olması,

c) Vakit namazının kılınışı sırasında kaza namazını unutmak. Çünkü unutma bir özürdür.

İmam Şâfi’ye göre kazaya kalan namazlar ile vakit namazı arasında sıra gözetmek şart değildir, belki müstehap olur.

Kazaya kalan namazlar çok olunca, bunlara tayin edilerek niyet edilmesi gerekmez. Çünkü bunda güçlük vardır. Meselâ; kazaya kalmış olan ilk veya son, sabah namazını veya öğle namazını kılmaya niyet edilmesi yeterli olur.

Bir kimse ne kadar namazının kazaya kaldığını bilmezse, ağırlıklı kanaatine (zann-ı gâlib) göre davranır. Eğer böyle bir karara varamazsa, borcundan kurtulduğuna kanaat getirinceye kadar kaza namazı kılması gerekir.

Bir kimse bir namazı kılıp kılmadığında şüpheye düşer ve henüz vakit çıkmamış olursa yeniden kılar, vakti çıktıktan sonra şüphe ederse, artık bir şey gerekmez. Çünkü farzın sebebi olan vakit çıkmıştır. Bir müslümanın namazını vaktinde kılması ise bir asıldır.

Kaza namazı kılan kimsenin yanında cemaatle vakit namazına başlanırsa, namazını tamamlamadıkça cemaate iştirak etmez. Aynı vakte ait olan kaza namazları, usûlüne göre cemaatle de kılınabilir.

Kaza namazlarının evde kılınması daha uygundur. Çünkü bunu açığa vurma Cenâb-ı Hakk’a karşı bir cür’et sayılır ve başkaları için kötü bir örnek teşkil edebilir.

KAZA NAMAZLARI NE ZAMAN KILINIR?

Kaza namazları üç kerahat vaktinden başka istenilen her vakitte kılınabilir. Bu üç vakit Ukbe İbn Âmir (r.a)’in naklettiği bir hadis-i şerifte şöyle belirlenmiştir: “Üç vakit vardır ki, Hz. Peygamber bu vakitlerde namaz kılmamızı ve ölülerimizi kabre koymamızı yasakladı. Bunlar güneşin doğma vakti, zeval vakti ve batma vaktidir.” [3]

İkindi ve sabah namazlarından sonra da olsa, bu sayılan üç vaktin dışında kaza namazı kılınabilir.

Bir kadın yarın şu kadar namaz kılayım veya oruç tutayım diye adakta bulunsa, fakat o gün âdet görmeye başlasa, o namazı veya orucu temiz olacağı günlerde kaza eder.

Kaza namazlarıyla meşgul olmak nâfile namazlarla meşgul olmaktan daha önemlidir. Fakat beş vakit namaza bağlı olan sünnetler müekked olsun gayri müekked olsun bundan müstesnadır. Yani bu sünnetleri terkederek, bunların yerine kazaya niyet edilmesi uygun değildir. Aksine bu sünnetlere niyet edilmesi daha uygundur. Hatta kuşluk ve teheccüd namazı gibi haklarında hadis bulunan namazlar da böyledir. Bunlara da bu şekilde nâfile olarak niyet edilmesi daha uygundur. Çünkü bu sünnetler farz namazları tamamlar, ayrıca bunların başka vakitte telâfisi yoktur. Kaza namazlarının ise belirli vakitleri olmadığı için telâfileri mümkündür.

Farz namazı kazaya bırakarak günaha giren kimsenin, bu günahtan kurtulmak için sünnetleri feda etmesi uygun olmaz. Böyle bir kimsenin fazla ibadet yaparak yüce Allah’ın affına sığınması gerekirken, kendisi için Rasûlullah (s.a.s)’ın şefaatının tecellisine vesile olacak bir kısım sünnetleri, nâfileleri terketmesi nasıl uygun olabilir? Hem farzları kazaya bırakmak hem de vakit namazlarını sünnetlerden tecrid etmek iki kat kusur olmaz mı? Fetvaya esas olan görüş budur.

Dipnotlar:

[1] İbnu’l-Humâm, age, I, 405; Meydânî, age, I, 110. [2] Zeylâî, age, II, 162 [3] Müslim, Misafirîn, 293; Ebû Dâvud, Cenâiz, 51; Tirmîzî, Cenâiz, 41.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları